30.06.2012, 06:11

Bozkır Çadırlarından Uzay Çağına Büyük Türk Ülküsü- 1

 İnsanoğlu var olduğu günden bu yana maddi ihtiyaçlarını ikame edebilmenin yanı sıra ömrünü yaşanabilir kılmak için bir fikri mana iklimine ihtiyaç duymuştur. İlk çağlardan günümüze devletleşmenin ve toplu yaşamın gelişimi beraberinde solidarizm[1] olgusunu getirmiştir. Tek bir arının bir kovan inşasına kudretinin yetmemesi gibi bireylerin de şaheserleri ortaya koymalarında hem geçmişin deneyimlerine hem de çağdaşı bireylerin el birliğine ihtiyacı vardır. Fikir, gönül ve hareket birliği olarak adlandırabileceğimiz sistemler bu bireysel ihtiyaç ve toplumların ilahi bir yönelimi ile ortaya çıkmıştır. Dünya üzerindeki milletlerin tarihsel süreçlerinde birliği ve refahı benimsemelerine neden olan hep bir hedefleri vardı. O hedef hep daha sonraki nesillere en uçtaki ülküye ulaşmaları için gösterdiği bayraktır. O bayrak nesilden nesile, gönülden gönüle kurulan kutlu bir bağ ile aktarılır. Bu çalışmada Türk fikir ve siyaset hayatında; Türk tarihinin, onun ilmi külliyatının ve engin fikriyatının modern çağdaki tezahürü olan “ülkücülük” kavramının misyonunu ve vizyonunu tarihsel süreçleri göz önünde bulundurarak değerlendirmeye çalışacağım.
Ülkücülüğün siyaset ve fikir hayatımızdaki karşılığı; ülkü kelimesinin anlamı ve taşıdığı değer üzerinden tarih sahnesine çıkmıştır, Osmanlı Türkçesinde manası olan “mefkûre”den doğup fikirsel, eylemsel ve nihayetinde siyasal bir ideal olarak,  “Ülkücülük” tanımı altında geçmişini ve geleceğini belirli düzenlemeler çerçevesinde doktrine etmiştir. Birey-toplum ilişkisini odaklanma ve hürriyet üzerinden ele alan ilk aşama olan fikir sistemi boyutu, temel anlamda kişinin kendi öz düşünceleri ve vicdanı ile şekillendirebilecekleri bir hedef yahut yol tayin biçimi olarak adlandırılabilir. Antik Yunan’dan günümüze, düşünce sorgulayarak ve bulunan sağlam cevaplar üzerinden yeni yapılar ortaya koyarak ilerlemiştir. Bireylerin kendi hayatlarını ve geleceklerini şekillendirmek için ortaya koydukları hedeflerini ve bu hedeflere ulaşmak için duydukları arzuyu kolektif bir biçimde tek bir yöne aktarmaları mümkün müdür? Tek bir vücutta birden fazla yaşamsal merkezin orantılı ve dengeli bir şekilde bünyenin sıhhatini ayarlaması ardından daha uzun yıllar yardımlaşarak, o bünyeyi sağlam tutması gibi, insanoğlu farklı organları ve işlevleri meydana getiren bir yapıt ortaya koyabilir mi?  Bu gibi sorular “ülküsel bakış açısının” tesis edilebileceğine ilişkin tezlerin merkezine oturmuştur. Ardından ise “Ülkü” kavramının sosyal ve toplumsal öğeler ile yoğrulup, bir çatı ideoloji haline gelmesi mümkün müdür?  “Oluşturulacak “ülkü” menşeili fikir sistemi hem toplumun her katmanını kapsayacak hem de yükselen bir ivme ile her geçen gün gelişen dünyaya uyum içerisinde, halk içinde muteber bir konuma gelebilecek mi?” gibi sorular ise ortaya konacak sistemin temel çarklarının inşasında gelişme kaydedilmesini sağlamıştır. Belki de bu can alıcı sorular “ülkücü fikir sistemini”  bina eden, toplumsal sahalarda, ekonomide ve dahi siyasette pratiğe dönüştüren abide şahsiyetlerin ömürleri boyunca, mükemmeliyete olan yaklaşımlarının merkezinde olmuştur. Örneğin; ülkücü düşünce sisteminin fikir babalarından Galip Erdem’in “Ülkücü olma ülküsü”[2] ise her daim bu sistemi bir lokomotif misali daha uzak menzile eriştirerek yukarıda bahsedilen soruların cevaplarını geliştirmek için öngörülmüştür. Akıllara “Bu lokomotifin yakıtı ne olmalıdır ki her dem dinamik ve duraksamaksızın fikir sistemini çağlar öncesinden çağlar ötesine, elmas gibi zerre lekelenmeden taşınabilsin?” sorusu gelmektedir. Bu sorular ve bulunan ortaya konulan cevapları bile “ülkücü fikir sistemini” sınıflandırmalara ve genellemelere maruz kalan ideolojiler kalıbından sıyırmaya yetip artmıştır bile. 
Fikir Sistemi Olarak Genel Katmanları ve Esasları
Ülkücülük, her katmanında ayrı bir erdem barındıran, insanoğlunun geçmişi kadar kadim bir fikir güneşini sembolize etmektedir. Gaye çekirdeğine sarılmış çelik bir zırh olan “Türk Milliyetçiliği” ile kuşatılmıştır. Fikir hayatında doğan, tarihsel süreç çerçevesinde eylem ve olgularda kendini gösteren ardından ise Türk siyaset ve fikir hayatında parlayan bu güneş, tüm manevi ve insani duygularla donatılmış yörüngesinde, Hak Teâlâ’nın yüce nizamına uygun bir biçimde seyretmektedir. Bu yörüngenin merkezinde ise Ülkü ışığını yegâne hissedecek olan yani tüm düşünce sistemini o güneşin ışığı ile aydınlatanlar ve onların meydana getireceği yapı ile nizama kavuşacak, tahribata uğramış düzenlerin mazlumlarıdır. Vahdeti ve varoluşu İslam’ın nurundan feyiz alan “ülkücü fikir sistemi”  Gal-ü bela vaktinden beri insanoğlunun ruhlarının tek bir amaç ve ülkü ışığında dile gelip kulluk ahdini verdiğine iman etmiş bir fikir sistemidir. Hz. Adem’in, Hz. Havva’yı bulma mefkuresi ardından insanoğlunun yerkürede barınması ve yayılması hedefini Allah(c.c)nün emri vasıtası ile kendine “ülkü” kılmıştır. Din-i Mübin i İslam’ın nurlu eteğinden başkasına boyun eğmeyen “Türk Milliyetçilerinin” meydana getirdiği “ülkücü fikir sisteminin” müşterek sözleşmesi de yukarıda beyan ettiğim gibi insanoğlunun ruhları yaratıldığından bu zamana kadar olan ilahi nizam üzerine yani ortak bir amaç üzerine bina edilmiştir[3].  
Ülkücü fikir sistemi çerçevesinde maneviyatı ve maddiyatı dengede tutmak, dünyadaki ateş ve su oranının dengede durması kadar hayati ehemmiyete sahiptir. “Ülkücü fikir sistemi” şahsiyetçiliğin ve bireyin hem Hak Teâlâ hem de toplum karşısındaki hüviyetini benimsemiştir. Bunun yanı sıra, tek kanatlı kuşun uçması nasıl mümkün olamayacak ise hakkın, hukukun ve adaletin manevi öğelerden yoksun, öz kültüre yabancı bir şekilde işletilemeyeceğine hüküm vermektedir.  Gaye çekirdeğini çepeçevre saran milliyetçilik esasına gelirsek, beş bin yıllık Türk töre ve gelenekleri ile bezenmiş, İslam ile müşerref olmadan önce Seyyid Ahmet Arvasi’nin de dediği gibi “putçuluk” ile kirlenmemiş,[4] dünü temiz,  geleceği parlak,  kendi mensubiyetine tabi toplumun hakkını ve dahi mazlum düşen milletlerin hakkını savunan bir “milliyetçilik” anlayışıdır.  Modern Türk siyasetinde “ülkücülüğün” hem teorisyeni hem de pratisyeni olan Başbuğ Alparslan Türkeş: ”Bizim milliyetçilik anlayışımız reaksiyoner değil aksiyoner ve dinamiktir.”[5] demiştir. Bu bile 1789 Fransız İhtilalı atığı Batı tarzı milliyetçilik ve ideal anlayışı tanımlamalarını “Türk Milliyetçiliği” zırhını ve “ülkü çekirdeğini” kapsayamamaktadır. Zira Seküler milliyetçiliğin temelinde kin, nefret ve aşağılanmaya karşı tepki olarak doğan bir duygu yatarken, Türk milliyetçiliğin temel üç saç ayağını ise: nizam, müreffeh toplum ve adil düzendir olarak ele almamız yanlış olmaz. Fikir güneşinin yörüngesinde seyri ise insan tabiatına aykırı olan hiçbir unsuru barındırmadığı gibi tahrip edici kültürlerin etkisinde kalmadan, Türk-İslam tabiatına en uygun “model birey”  anlayışı ile hareket etmektedir.
Ülkü kavramı ve ülkü yoluna adanmışlık Türk Milletinin tarihi boyunca, gerek Orta Asya steplerinde gerek Mısır çöllerinde gerek ise Sakarya ve nice kahramanlıkta, akıncılıkta ve devlet kurmada karşımıza çıkmaktadır. Bilge Tonyukuk:  "Niye kaçıyoruz? Çok diye niye korkuyoruz? Azız diye niye kendimizi hor görelim? 'Hücum edelim' dedim. Hücum ettik. Savaştık. Bizden iki ucu, yarısı kadar fazla idi. Tanrı lütfettiği için, çok diye korkmadık, savaştık. Tarduş şadına kadar kovalayıp dağıttık."[6]  diye bahsederken sadece kuru bir kahramanlık hitabında bulunmamış, milletine sahip olduğu en değerli hazineyi ve ülküyü hatırlatmıştır. Tarihsel süreçleri dikkatlice incelediğimiz zaman; beş bin yıllık gelenekten itibaren, Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada yeniden düşmana cephe kurup savaşa devam eder.”[7]  sözüne gelinceye kadar geçen süreçte ve noktada değişmeyen tek şeyin ülkü birliği, yurt dirliği ve özgürlük mücadelesi olduğu ortaya çıkıyor. “Ülkücü fikir sistemi” yüzyıllar boyunca Türk Milliyetçilerinin şuurlarında yaşamıştır. Milletin ve devletin gerek yükselme ve gerek ise tehlike içerisinde bulunduğu zamanlarda iman birliği şeklinde ortaya çıkmış, hem mevcudiyeti daim etmiş hem de ilim ve irfan ışığı yaymıştır. 
Gelmiş geçmiş tüm Türk devletlerinin siyasal ve olaysal incelemelerini yapmak çok daha geniş kapsamlı çalışmalar gerektireceğinden, Türk milliyetçilerinin vicdan ve şuurlarında aslen var olan “ülkücülük” olgunsunu fikren ortaya çıkma sürecini ve bu süreçte yüklenmiş olduğu misyonu değerlendirmek, meselenin özüne vakıf olmamıza yardımcı olacaktır.  Bu sebeptendir ki, Türk milletinin gurur ve hâkimiyet nişanlarının en şereflisi olan Osmanlı devletinin güç dönemlerinde bile Anka kuşunu andıran nasıl bir dönüşüme gebe olduğunu;  “ülkücü fikir sisteminin” ortaya çıkış sürecinde daha iyi bir şekilde anlayabileceğiz. Orta çağın kıskacından kurtulmayı başaran Avrupa.  “merkantilist”[8] ve emperyalist uygulamalar ile dünya siyasetinde etkin konuma gelmeye başladığından itibaren Devlet-i Ali Osman’da ise duraklama dönemine girilmiş, teknik ve ilimsel alanlardaki gerilemeler beraberinde ekonomik darboğazı ve askeri başarısızlıkları getirmeye başlamıştır. Tanzimat reformlarının hızla açılan yaraları sarması beklenirken, bu sefer yönetimsel boşluklar ortaya çıkmıştır. Allah’ın verdiği imtihanlardan nasibini almayı bilen ve şuurla tarihini analiz etmeye çalışanlar, bu sıkıntılı döneme bakınca buhran değil, yeni bir doğumun sancısını göreceklerdir. 
[1] Emile Durkheim, Sosyoloji Dersleri, İletişim Yayınları, İstanbul 2010,
[2]  , Ülkücülük Nedir? Ülkücü Kimdir?, Türk Ocakları Yayınları, Ankara 2007, s.45
[3] Hasan Arıkan, Muhtasar İlmihal, Fazilet Neşriyat ve Ticaret, İstanbul , s. 11, 
[4]  M Kuvancı, Seyyid Ahmet Arvasi, http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=50492 (01,02,2012)
[5] http://www.ulkucuhareket.dk/Ulkucuhareket.aspx (01,02,2012)
[6] Bilge Tonyukuk ,Orhun Abideleri, 2. Taş, Batı Yüzü - 3-4-5-6
[7] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Truva Yayınları, İstanbul  2010, s.120-128
[8] Oral Sander, Dünya Tarihi 1, İmge Yayınları,  İstanbul 2011, s320
Yorumlar (0)
15
açık
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 34 93
2. Fenerbahçe 34 89
3. Trabzonspor 33 55
4. Başakşehir 34 52
5. Beşiktaş 34 51
6. Kasımpasa 34 49
7. Sivasspor 34 48
8. Rizespor 33 48
9. Antalyaspor 33 45
10. Alanyaspor 33 45
11. A.Demirspor 34 41
12. Samsunspor 34 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 34 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 34 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. M.City 33 76
3. Liverpool 35 75
4. Aston Villa 35 67
5. Tottenham 32 60
6. M. United 34 54
7. Newcastle 34 53
8. West Ham United 35 49
9. Chelsea 33 48
10. Wolves 35 46
11. Bournemouth 34 45
12. Brighton 33 44
13. Fulham 35 43
14. Crystal Palace 35 40
15. Everton 35 36
16. Brentford 35 35
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 35 25
19. Burnley 35 24
20. Sheffield United 35 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 33 84
2. Girona 33 71
3. Barcelona 32 70
4. Atletico Madrid 33 64
5. Athletic Bilbao 33 58
6. Real Sociedad 33 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Getafe 33 43
10. Villarreal 32 42
11. Osasuna 32 39
12. Deportivo Alaves 33 38
13. Sevilla 32 37
14. Las Palmas 33 37
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 33 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 33 14