05.09.2013, 04:06

Modern Dünya'daki Milli Devlet Stratejisi ve Türk Dış Politikası'nın Geçmesi Gereken Eksen

 Dünya’daki başarıya ulaşmış millileşme süreçlerine bir göz attığımızda, popüler kavramlar olarak; işbirliği, ortak karar alma, dünya kaderindeki paydaşlık ve nicelerinin sahibi olan Batı Medeniyeti, Marks’ın teoride kalan “Din afyondur”[1]sözünü pratikte “Liberalizm afyondur” olarak uygulamaktadır. Zira bu devletlerin ölçülebilen ve ölçülemeyen milli güç kapasiteleri her geçen gün artmaktadır. Bu da karşımıza en milliyetçi devletin kendi iç dinamiklerini korumada ketum ve dışa kapalı yani küreselleşme etkisinden uzaklaşma eğilimini göstermektedir. Öte yandan dış ilişkilerde ve özellikle ekonomi alanında “liberal” bir yönerge izleyerek diğer devlet unsurlarına karşı bir üstünlük kurma çabasında olması hatta ve hatta yine küreselleşmeyi kullanarak kendi kültürünü empoze etmesi on yıllardır alışılagelmiş bir hamledir. F. Dostoyevski’nin sözü ise bu durumu tamamen açıklar niteliktedir: “Eğer bir millet doğrunun yalnızca kendisinde bulunduğuna inanmıyorsa, eğer evreni kendi doğrultusuyla yeniden canlandırmak ve kurtarmak işinin kendisine düştüğüne inanmıyorsa, daha o anda büyük millet olma niteliği yok olur ve millet budunsal bir madde oluverir. Gerçekten büyük hiçbir millet insanlık içinde ikinci derece bir rolle yetinemez; mutlaka birinci rol onun olmalıdır. Bu kanıdan vazgeçen millet, var olmaktan vazgeçiyor.”  Örneğin; Birleşik Devletler örneği dünya üzerinde başarılı bir “moral kavram” milliyetçiliği izlemektedir. “Kurucu babalar” diye tabir edilen zümre içerisinden olan Alexander Hamilton Amerikan Milliyetçiliği’nin temellerini atarken Kıta Avrupa’sı milliyetçiliğinde yaygın görüş olarak görülen “milli duygu”dan bir millet inşa etme çabasındadır. Fransız devriminin en etkili isimlerinden J.J. Rousseau’nun görüşlerine benzerlik gösteren Amerikan Milliyetçiliği, Fransız ihtilalinin getirdiği yenilikçi milliyetçilik anlayışı ile can bulmuştur. Bugün uluslararası arenada özellikle vurgulanan liberal duyguların doğuşu Fransız devrimine ve Kıta Avrupa’sı tarzı milliyetçiliğe tekabül etmektedir.

Avrupa’da yaşanan gelişmeleri inceleyerek Birleşik Devletlerde yaşanan ulus inşasına örnek vermek gerekirse; 1800’lerin sonunda Almanya ve İtalya’nın siyasal bütünlüklerini sağlama yöntemlerinin harmanlanması; Birleşik Devletlerdeki bütünleşmenin bir benzeridir.  İtalya; ulaşım ağları, iletişim ve ortak dilin yaygınlaştırması süreçleri ve Avusturya’ya karşı kazanılan başarılardan sonra tabandan gelen bir akım neticesinde birleşimini sağlamıştır. Almanya örneğinde ise ne ortak gümrük ne de şehirleşme ve ulaşım, Prusya’nın askeri ve siyasi önderliğinden daha fazla etkili olmamıştır. Prusya Ordusu’nun önce Danimarka(1864) ve Avusturya(1866) daha sonra Fransa’ya(1871) karşı kazandığı zaferler Bismark’ın da dediği gibi “kan ve kılıç” ile birliği sağlamıştır. Birleşik Devletler örneğine geldiğimizde gerek Bağımsızlık Savaşı gerekse İç Savaş neticesinde Alman tarzı bir bütünleşme ve milli birlikten söz edebiliriz. Fakat Birleşik Devletlerin kendi toplum dinamikleri ve ekonomik etmenlerini kabaca değerlendirirsek “frontier”(uç boyları) ideolojisi ve Kuzey-Güney ekonomik bağımlılıkları ise İtalya modelinde olduğu gibidir. Güney eyaletler üretici konumdayken bunların ticaretini kuzey yapmaktadır. Tarımsal faaliyetler Güney’de, endüstriyel faaliyetler ise Kuzey eyaletlerinde yoğunluktadır.  Bununla beraber sosyolojik olarak insanların bir bütün halinde milleti teşkil etmesini Gemeinschaft[2] ve Gesselschaft[3] kavramlarının ayrı ayrı değerlendirilmesi değil bir bütün içinde Amerikan toplumunu tasvir ettiğini görebiliriz.

Dünya devletleri arasındaki bu etkili “milli bilinç” ve “moral kavram” örneklerini bir kenara bıraktığımızda kültürü ve tarihi birlikte harmanlamış başarısını ise asırlar boyunca kanıtlamış olan Türk Milliyetçiliği üzerinde durmak gerekir. Türk milliyetçiliği, “Türk” kimliğinin Turan kavimleri arasında bir aidiyet göstergesi olduğu zamandan beridir çatı ve kapsayıcı bir kimlik konumundadır. Milletlerin ve devletlerin onlara has ruhları vardır. Bir toprak parçasını yüz sene de bin sene de elinizde tutabilirsiniz. Fakat kendinize özgü değerlerinizi, sosyal ve toplumsal bağlarınızı yani kısacası ruhunuzu kaybettiğiniz vakit bekanız tehlikede demektir. İşte ülkücü hassasiyetin kendine ödev bildiği sosyal yapıyı ve kültürü koruma anlayışı, devletin bekasının mevcudiyetini muhafaza yönündedir. Devlet geleneğimizin ve milliyetçilik anlayışının temelinde ise tamamen milletin refahı, sosyal adalet ve hoşgörü politikaları izlemektedir.

Türk Milliyetçiliği’nin “uluslararası ilişkiler” alanındaki görüşlerinin temelinde Türk Dünyası yatmaktadır. Öz kaynakların öz kardeşlerce kullanılması, sömüren ve sömürülen ikilemindeki dünya politikalarının reddi, milli bir nizamın ve büyük Türk milletinin refahı ana temel ilkeler olmuştur. Lakin bunu yaparken ise tüm diğer Türk Dünyası’nın ortak paydasında hareket etmek gereklidir. “Benzerler arasındaki sürtüşme zıtlar arasındakinden daha güçlüdür.” sözüne binaen öncelikle çeşitli nedenlerle benzer yapıya endekslenmiş Türk Dünyasını mümkün olduğunca “aynı” kategorisine çekmek gerekmektedir. Bu tabirler bir nebze kavram kargaşası oluştursa da az ya da çok tüm farklılıkları gidermenin önemine vurgu yapmaktadır. Dil ve kültür alanında “benzer” den çok “aynı” çizgisinde bir büyük toplum inşası “ortak ülkü”’ye hizmeti daha da kolaylaştıracaktır. Önemli bir örnek vermek gerekirse 2012 yazında Macaristan’da gerçekleştirilen Turan kurultayı hepimizce malumdur. Türk Dünyası’nda ise yeni bir heyecan yeşerttiği ortadadır. Bu kurultayın verdiği umut en başta Balkanlarda yeşermiş Bulgaristan Türkleri dahi bu ateşi harlamaya çalışmaktadır. 

Türkiye’deki Türk Milliyetçileri olarak bu ateşe en büyük odunu bizim atmamız. En büyük demiri bizim dövmemiz gerekmektedir. Artık Türk Milliyetçiliği’nin gelecekteki liderlerinin Türk Dünyası ile ortak komisyonlarda ve kurultaylarda buluşması gerekmekte ve alınan gençlik kararlarının Dünya kamuoyuna ve BM Genel Kuruluna tebliğ edilmesi şarttır. 


Günümüzde atılan adımlar ve Türk devletlerinin bu konudaki azmi memnuniyet vericidir. Terörize olmuş ve parçalara ayrılmış bir Orta Doğu coğrafyası artık küresel oyunun bir satranç tahtası olmaktan yavaş yavaş çıkmaktadır. Bununla birlikte Türk Coğrafyası olan Orta Asya; yeni hamlelere ev sahipliği yapacaktır. 

Tarihsel sürecin hiç bir döneminde olmadığı kadar stratejik öneme sahiptir. Güçlü bir Rus devleti, Güçlü bir Çin devleti, Güçlü bir Japonya ve Güçlü bir ABD devletinin kucağına dağılmış ve ortak mukavemeti eksik bir Türk coğrafyası bırakılamaz. Geçmişte yapılan TURAN Kurultayları meyvesini vermiş günümüzde Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan’ın katılımı ile “Türkçe Konuşan Ülkeler İş Birliği Komisyonu” kurulmuştur. Türkiye’den Kazakistan’a yatay bir hat ile Orta Asya’yı bağlayan bu birlik önemli olması kadar Özbekistan gibi İslamiyet kimliği üst düzeyde, Türkmenistan gibi batı ekseninden bağımsız hareket etme gayesindeki ülkeleri kapsamamsı şimdilik muammalarla doludur. Geçtiğimiz günlerde kurulan Türkiye, Azerbaycan ve Moğolistan “Müşterek Avrasya Silahlı Kuvvetleri”, Türk Dünyası ve Orta Asya ile ilgili siyasal birlik önünde çok önemli bir adımdır. Bu adımlar öncelikle ekonomik işbirliği ve ulaşım ağların genişletilmesi ile güçlendirilmelidir. Dil birlikteliği ve ortak alfabe yönünde çalışmalar hızlandırılmalı ve “Turan Kimliği” sosyolojik olarak doktrine edilmelidir.


Bunun yanı sıra “Türk Milliyetçiliği” için; uluslararası politikanın merkezinde Türk Dünyası olsa da, ülkücü hareketin dünyanın dört bir yanındaki gelişmelere kayıtsız kalması beklenemez. Bugün Irak’ta, Suriye’de, İran’da ve Hatta Afganistan’daki gelişmelere Milliyetçi Fikir kapsamında müdahil olunması şarttır. 

Oturulmayan masada söz söylenme hakkının olmadığı aşikârdır. Kanuni Sultan Süleyman yadigârı Kudüs Surları, Ecdat emaneti Suriye ve Irak Türkmenleri, Türk Birliği’ne giden yolda büyük bir öneme sahip Afgan Türkleri, Çin devlet terörü altında ezilen Uygur Türkleri, Akdeniz Havzası’nda “milli güvenlik” çerçevesinde vazgeçemeyeceğimiz bir Kıbrıs ve daha nice uluslararası hamlelere uzak kalmak; hem devlet bakiyesi hem de milliyetçilik fikriyatı için tehlike arz etmektedir. Türk bakiyesinin ecdat menfaatinin hala mevcut bulunduğu yerler eksenli dış politika çoklu dengeler içerisinde Türk Milliyetçilerinin ellerini rahatlatacak birer koz halini alacaktır. Reel politikadan biraz soyutlanırsak da Türk Milliyetçiliği’nin ve tarihsel şuurun miras bıraktığı merhamet şuuru içerisinde Dünya’nın kanayan coğrafyalarındaki din kardeşlerimize karşı kayıtsız kalmamak milli ve dini bir borçtur. 



[1]Karl Marx. Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi. (Çev. Kenan Somer). Ankara, 1997:

[2] İlişkilerin kendi hatırları için desteklendiği, duygusal olduğu ve geleneklerin egemen olduğu, daha çok mekanik dayanışmanın görüldüğü toplum.

[3]İş bölümünün geliştiği, akılcılığın egemen olduğu, daha çok organik dayanışmanın görüldüğü toplum
Yorumlar (0)
15
açık
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 34 93
2. Fenerbahçe 34 89
3. Trabzonspor 33 55
4. Başakşehir 34 52
5. Beşiktaş 34 51
6. Kasımpasa 34 49
7. Sivasspor 34 48
8. Rizespor 33 48
9. Antalyaspor 33 45
10. Alanyaspor 33 45
11. A.Demirspor 34 41
12. Samsunspor 34 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 34 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 34 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. M.City 33 76
3. Liverpool 35 75
4. Aston Villa 35 67
5. Tottenham 32 60
6. M. United 34 54
7. Newcastle 34 53
8. West Ham United 35 49
9. Chelsea 33 48
10. Wolves 35 46
11. Bournemouth 34 45
12. Brighton 33 44
13. Fulham 35 43
14. Crystal Palace 35 40
15. Everton 35 36
16. Brentford 35 35
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 35 25
19. Burnley 35 24
20. Sheffield United 35 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 33 84
2. Girona 33 71
3. Barcelona 32 70
4. Atletico Madrid 33 64
5. Athletic Bilbao 33 58
6. Real Sociedad 33 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Getafe 33 43
10. Villarreal 32 42
11. Osasuna 32 39
12. Deportivo Alaves 33 38
13. Sevilla 32 37
14. Las Palmas 33 37
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 33 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 33 14