BARIŞIN ŞARTI NEDİR?

Birçok mesele gündemde tartışılıyor ama sonuç analizi bir türlü oluşmuyor.

Demokrasi diye bir kavram var, ama buna uyan bir mantık oluşturulamıyor.

Barış diye bir kavram var, ama barışın tarifi toplumda kavranamıyor.

Hal böyle olunca toplum mühendisliği yapan mekanizmalar müşterileri durumunda olan siyasi gurupların "kavram karambolünün"  bir mekanizması olmaktan kendilerini kurtaramadığı görülüyor...

En önemli Toplumsal mesellerin bile toplumun gerçek düşüncesine göre değil taraftarların refleksine göre şekillendirilen bir mühendislik çalışmasıyla"tepkisiz ve umutsuz" bir topluluk yaratılıyor...

Biat kültürünün yaygınlaştırıldığı bir toplumda kavramsal "sorgulamalar" artık önemini kaybetmiş gözükmektedir. Söylemleri izan süzgecinden geçirmeyi başaramıyoruz.

Toplum barış istiyor ama bu barışın şartları nedir bunu bilmiyor.

Toplumsal eğilimleri yönlendirme görevi üstlenen "toplum mühendisleri ve yanlı medya"izan kavramını kullanmayan bir gurup yaratmayı maalesef başarmıştır.

Kanlı terör örgütü PKK'yı yardım kuruluşu ilan edecek kadar "ruhsuzlaşan"bir zihniyet erozyonu yaşanıyor...

Barış ve çözüm denen masum kavramların karanlık bir perde olarak kullanılması ve bu perdelemeyi savunan aydınların oluşması akıl tutulması değil ise nedir?

Her kafadan yükselen barış sözcüğü kulağa hoş geliyor olabilir ama bedeli konusunda fikir ortaya koyanları eleştirmek utanç tablosudur…

Peki, barış nasıl olacak? Bu barış nedir? Yenir mi içilir mi?

Bu barışın karşılığı ve uzlaşma şartlarında neler vardır?

Bizi yönetenler kürsüden "silahlar bırakılsın" çağrısı yaparken, PKK lızorbaların otobüs yakması karşısında sesiz kalmaları nasıl yorumlanmalıdır?

PKK dağdan inecek ise neyin karşılığında bu rolü yapacaklardır?

Peki, indikleri şehirlerde nasıl bir konumda olacaklar?

Haklarında yasal işlem yapılacak mı?

Ne olursa silah bırakacak? Kamuoyu bunu bilmeden barış narası atılması ne kadar garip değil mi?

Bazı sözde aydınlar ve halkın bir kısmı barış narası atarken barışın şartlarını acaba biliyor mu?

Hayır bilmiyor. Çünkü söylenmiyor.

Söylenmeyen bir şartın içeriği eğer ileride toplumu zedeler ise mesulü kim olacaktır?

BDP sözcülerinin "Apo'ya ev hapsinden, Kürt özerk bölgesine, ana dilde temel eğitim, resmi dil" gibi zırvalıkları acaba bu barışın şartı olacak mı?

Her fırsatta "ben barış istiyorum" diyen siyasetçilerin taraftarları acaba bu barışın şartları açıklandığında aynı coşkuyu gösterecek mi? Ben barış istiyorum diyen siyasetçiler barışın neyin karşılığı sağlanacağını da açıklaması gerekir.

Çünkü barış tek taraflı bir girişim değildir.

İktidar partisinin "barışı baltalamayın" dayatması ile kamuoyunun üzerinde bir baskı kurmak yerine, artık "çözüm" denen süreçte hangi şartların konuşulduğunu açıklama görevi vardır.

Peki, hangi şartlarda uzlaşılırsa"barış" olacak?

Halk bu çelişkiyi bilmek istemektedir.

İmralı ne istiyor?

Eğer içeriği belirlenemeyen bir görüşme var ise barıştan söz etmek mümkün değil, eğer içeriği belirli ise bu nedir?

Yoksa bir ileri bir geri taktiği ile daha yıllarca bu konuyu konuşup seçimlere yatırım mı yapılmaktadır.

Böyle bir taktikle toplumun hassasiyetlerinin yumuşama süreci mi beklenmektedir?

Eğer yaşananlar taktik bir bekleme sürecinde siyasi getirim elde etmek için yapılıyor ise ne barış ne çözüm olur. Bence niyet önemlidir…

Terörise hiç bitmediği gibi daha pek çok can almaya devam eder.

Bu sonuç ortaya çıkmadan gerçek barış için gerçekçi bir samimiyet gerekmektedir…

Barışı huzuru ülkenin kardeşliğini hepimiz istiyoruz, toplumda bunu istiyor ama kaş yapalım derken göz çıkarılmasın istenmektedir.

Bu sebeple zıtlaşma değil makul uzlaşma beklentisi toplum vicdanını zedelememelidir…

Şehitlerin kemikleri sızlamamalıdır…