Penturk Haber
2012-10-13 08:22:10

Müdürüm Ge(n)ç Meclise Doğru!

13 Ekim 2012, 08:22

 Dağda ölen teröriste ağlayamayan insan değildir’ iddiasında bulunarak, ortaya getirdiği ‘insan/sız/lık’suçlaması ile ‘insan olanlar ve insan ol(a)mayanlar’ adı altında toplumumuzu bıçak gibi ikiye bölen Diyarbakır Emniyet Müdürü Beyefendi; anlaşılan o ki küresel güçlerin ülkemize tayin ettiği son toplum mühendisimiz oldu.

Uzun zamandır yazılı ve görsel medyada; ‘ne mutlu insanım diyene’ gibi hümanizm adı altında yapılan, insanların bilinçaltına yönelik projelerle bu amaca fazlasıyla hizmet ediliyordu ki; buna birde kamunun en üst mevkilerinden aynı tarzda destek gelmesi, durumu daha vahim hale getirmiştir.

Elbette ki bu tür; ‘önce vatan değil, önce insan’ söylemlerinin amacı; Türk insanını, aidiyet duyguları yok edilmiş, emperyal kapitalistlerin; ‘tek din, tek devlet’ (Bu din tabi ki İslamiyet ve devlet de Türk devleti değildir.) diye isimlendirilen yeni dünya düzenine hizmet edecek duruma getirmek. Yani Milli /kim/lik/siz/leştirmek... 

İktidar destekçilerinin müdürün bu tavrını savunmalarından, mesajın hedefine vardığını anlamak mümkün. Lakin bu senaryoda unutulan bir şey daha var ki; inançlarına bağlı, seven, düşünen, sorgulayan ve de gören(!) bir varlık olarak, bizlere ‘tıbben’ hala insan diyorlar. Dolayısıyla tepki/sizliği/miz de insanca olacaktır.

Milli hassasiyetler içinde olmayı bir erdem kabul etmiş Türk insanı olarak diyoruz ki: ‘Sevdiğinize verilen bir zarara karşı tepki göstermekten daha insani bir davranış olabilir mi? Müdürüm siz, ya hiç sevmediniz ya da bu topraklar için can veren şühedâdan bihabersiniz!’

Zamanın behrinde ‘Hoca merhumun’ da hazır bulunduğu bir ortanda ‘Timur’, bir suçluya bin değnek vurulmasını emreder. Hoca merhum gülmeye başlar bu durum karşısında; Timur gayet sinirli bir şekilde:

-Ne o hoca? Benim verdiğim emire sen nasıl gülersin? der. Hoca efendi yine gülümseyerek cevap verir: 
-Sultanım siz ya hiç dayak yemediniz yahut da sayı saymasını bilmiyorsunuz... 

Biz yine “hoca” samimiyeti ve sabrı ile ‘siz galiba vatan aşkı nedir hiç bilmiyorsunuz’ diyerek, müdürümüze insanca(!) mesajımızı yollayalım… 

****
Bunca olup bitene sabırla ve inançlarımız ölçüsünde bir yaklaşım sergileyip, ‘Her şer de bir hayır vardır.’ derken bakın büyüklerimizden gençlerimize ilgi duyulmaya başlandı, nitekim çok geçmeden de “azıcık Avrupai, azıcık siyasi” olarak gençlerimize, ‘Biz senin sorunlarının içinden çıkamadık, gel meclise kendi problemini kendin çöz’ teklifi sunuldu bile.

İlginçtir ‘gençliğin’ onca sorunu varken, bazıları atalarımızın ‘akıl yaşta değil baştadır’ sözünün kerametinden yola çıkarak, ‘eli ekmek tutma’ şansının bile çok düşük olduğu, askerliğini yapmamış ve hatta bu yüzden kız bile vermediğimiz bir yaşta(18’inde) olanları, şimdi meclisle ödüllendirme-oyalama yoluna gidiyor. İyi de meclise ulaşamadan üniversite ve iş kapılarında tükenen gençliğin diyetini kim ödeyecek?

Korkum o ki, seçilme yaşının on sekiz olarak sunulması TBMM’nin, gençler tarafından yeni bir iş kapısı olarak algılanmasına neden olacak. Ben gençlerimizin çok büyük başarıların sahibi olacağına inananlardanım. Lakin biz büyükler olarak, kerametin ‘5,5…18…65’ olmadığını bilerek, onları parmak hesabı içine hapsetmeden evvel sorunlarını azaltıp, önlerini açmak zorundayız.

Bu arada on sekiz yaşında askerliğini ve yükseköğrenimini tamamlamış ve hatta başbakanımızın 3 çocuk tavsiyesini dahi yerine getirmiş vekil adayı olabilecek gençlerimizin yanında olacağıma söz veriyorum! Birilerinin daha şimdiden sesini duyar gibiyim: ‘E hadi gençler, Fatih’in torunları olmak kolay değil!’

Yorumlar (1)

Emel Ünlütürk 12 Yıl Önce

yakınan takip ettiklerimdensiniz inşallah pendiğe de gelirsiniz

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.