Penturk Haber
2013-03-02 05:40:54

İMRALI GÖRÜŞMELERİNİ SIZDIRAN KİM!

02 Mart 2013, 05:40

 Üç BDP Milletvekili, bir MİT mensubu ve Abdullah Öcalan… Masa’da olan bunlar. Masadan kalkılırken adreslerine ulaşması için verilen üç de mektup var.
Görüşmeler biter bitmez mektuplar adreslerine ulaştı; Kandil, PKK’nın Avrupa kanadı ve BDP grubu.
Başka bir adres daha nasiplendi, Milliyet Gazetesi, dolayısıyla Türk Kamuoyu…
Herkesin merak ettiği, kimine göre “sürece” resmen sabotaj, kimine göre ağzı gevşeklerin işi olan sızdırma eylemini kim, neden yaptı?
Devlet mi? Örgüt mü?
Oslo ve Habur süreçleri dikkatle değerlendirildiğinde bu sızdırmanın farklı olduğu görülecektir.
Diğer süreçlerde “sızdırma” sürecin sonunda yani mutabakatın sağlanamadığı noktada gerçekleşmiştir. Bir nevi intikam operasyonudur. Bu defa süreç başlarken, daha ilk adımda gerçekleşmiştir.
Kamuoyunu İmralı’da gerçekleşen görüşmenin detayları hakkında bilgilendirmek için her iki tarafında işine gelen hususlar var.
Bu demek oluyor ki; mutabık olunan maddeler var. Ortada henüz mutabık kalınamamış maddeler de var.
Görüşmelerin kasten sızdırıldığını düşünen yalnız ben değilim; Oktay Vural’da aynı noktalara dikkat buyurmuş.
Vural’a göre milletin tepkisi test ediliyor. Bana göre son derece doğru bir tespit.
Benim ilave düşündüklerim de var:
Açıklanan hususlara kamuoyu alıştırılırken, açıklanmayan daha önemli maddeler var ve milletin dikkati sızdırılan hususlara çekilerek meraklar gideriliyor. Bunlar müzakerecilerin beri tarafının işine gelenler.
Yani sabotaj falan yok, süreç emin adımlarla ilerliyor.
Diğer tarafın kazanımı daha fazla, öncelikle masaya güçlü bir liderlikle ve eşit şartlarda oturduklarını deklare ettiler.
Örgüte de yürütülen müzakerelerde yetkinin tam olarak Abdullah Öcalan’da olduğu, elinin güçlü olduğu mesajı verildi.
Apo; dağdakilerin ve kendisinin özgür kalacağını, bundan sonra “demokratik özerk Kürt bölgesini” yöneteceklerini fısıldıyor.
Yani örgüte mesajını bir de kamuoyu üzerinden gönderiyor.
Alakasız yerde Fethullah Gülen’i gündeme dâhil etmekte de ince ayar bir mesaj gizli. Yargının Gülen cemaatinin kontrolünde olduğu saikıyla düşünerek, Oslo sonrası olduğu gibi bir hata yapma! Aksi takdirde ABD ile olan ilişkilerinizi deşifre ederiz, “Kemalist göndermesi yaparak, 12 Eylül ile olan ilişkilerinizi saçarız” diyor.
Savaştığı Kemalist Devlet! ile Gülen’i aynı kategoride değerlendirerek, “savaşırız” tehdidinde bulunuyor.
Fethullah Gülen’in köyü Ermeni köyüdür vurgusu yaparak, çok ciddi kozlarım var mesajı veriyor.
Mehmet Metiner üzerinden “ Kürtlerin temsilcisi biziz” mesajı veriyor. İktidar kanadında bulunan bölge vekillerini “Düzene satılmış” olarak itham ediyor ve devletin tek muhatabı olduğunu vurguluyor, “akıl hocalığını” bırak diyor.
Topluma da mesaj veriliyor. Elli bin kişi ile savaşırız tehdidinde bulunuyor. Yani ölümü gösteriyorlar ki millet sıtmaya razı olsun.
Devlet yetkilileri de unutulmamış; beni kandırmayın, oyalamayın, vaat ettiklerinizi vermezseniz Türkiye’yi kan gölüne çeviririm diyor. 
Esas önemli husus; basına sızanın oraya gidenlerle yapılan sohbet esnasında söylenenler olduğu, gözlerden kaçırılan, gönderdiği mektuplarda ne olduğudur.
Bu gün Sırrı Süreyya’ya, Altan Tan’a ne söylediği konuşuluyor. Gündem bu noktaya yoğunlaşmamış olsaydı giden mektupların içeriği tartışılıyor olacaktı.
Kırkbin vatandaşın katili ile müzakere yürütenler muhataplarının bütün pisliklerini unutmuş, kamuoyu oluşturmak için stratejik hamleler yapıyorlar.
 Demem o ki; Ada’ya giden heyet üzerinden stratejik hamle olarak, sürecin bir parçası olarak sızdırıldı görüşme kayıtları.
Sabotaj eyyamcılığı da algılanmasını istedikleri durum, yani danışıklı dövüş bütün bu olup bitenler.
Bu defa işi sıkı tutuyorlar…
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.