Penturk Haber
2012-10-06 03:12:21

DAVUTOĞLU HOCA MİLLİYETÇİLİK DERSİ VE AKP KONGRESİ

06 Ekim 2012, 03:12

 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun söyleşilerini keyifle okurum.

Fikirlerine katılmasam da politikasını kendince bir teori üzerine oturtma alışkanlığı dikkatle takibe değer.

Sayın Davutoğlu, Hürriyet'e verdiği mülakatta pek çok konuya temas etmiş ama esas vurucu cümlelerini ulusçuluk üzerine kurmuş.

Kısaca , ulusçuluğu ayrıştırıcıdır,demiş.

'nin son dokuz yılına hakim olan fikri atmosferini tahlile imkan veren bir iddia ile karşı karşıyayız.

" Ulusçuluk'un batıyı bütünleştirdiği bizi ise ayırdığı tezi " üzerine ayrıntılı düşünmek durumundayız.

Yıldıray Çiçek, bu konuda bir yazı kaleme almış.

Bakü dönüşü okuduğum yazısında sevgili kardeşim Yıldıray Çiçek,Davutoğlu'nun bakış açısını Cumhuriyet muhalifliği,ulus devlet karşıtlığı ve allerjisi olarak yorumlamış.

Ancak meselenin bir de siyaset felsefesi yönünden izahı gerekir ki bu yönde daha derinlikli bir çabanın içinde olmalıyız diye düşünürüm.

Kim ne derse desin AKP bir siyaset felsefesidir.

Bu felsefe Anglosakson tipi muhafazarkarlık-liberalizm temelinde şekillenmiştir.

Anglosakson siyaset felsefesinde millet-milliyetçilik tabirleri kurmacadır,esas olan etnikçi varoluşlardır.

Bu sebeple 'nın ve 'nin siyasi nufuzu etnik temel üzerinde gerçekleştirdikleri politikaların başarısında yatar.Bu başarı rastlantı değildir :Etnik temel üzerine çalışan bu iki ağırlıklı yere sahiptir.Bu o kadar böyledir ki ve bulunan etnik araştırmalar ve enstütüler dünyanın kalan çoktur.

Anglosakson demokrasisi,temsili ve etnikçidir.

Bu demokrasinin temelinde kışkırtılmış ( indivüdializm ) yatar.

Angloksakson demokrasi siyaset geleneğinde Özalizme kadar koza şeklinde bulunmakta idi.12 darbesinin ortamında anglosaksonluk diğer fikri unsurlar karşısında ciddi elde etmiştir.

Anglosakson siyaset kışkırtılmış algısı ile sosyal etki açısından çok güçlüdür ama etnik çoğulculuk siyasetiyle de toplumsal açıdan sonuç almayı bilir.

Bugün siyaseti bir anglosaksonlaşma rüzgarı ile karşı karşıyadır.Köklerini Prens Sabahattin'in yüzyıl önceki görüşlerinde bulabileceğimiz bu siyaset felsefesi artık hazırlık dönemini tamamlamış bulunmaktadır.

Sayın Dışişleri Bakanımızın açıklamaları bu açıdan öğreticidir.

Sayın Davutoğlu'nun ,biraz da öfke dozu karıştırılmış "ulusçuluk " analizine batıcı bir perspektifle yaklaşması her anlamda ders niteliğindedir.Batı ulusçuluğunun birleştirici , ulusçuluğunun ayrıştırıcı olduğunu belirtmesi ise siyaset tarihi açısından tam bir garabettir.

Genel olarak milliyetçilik yorumlarını olumsuz manada yapan Ernest Gellner'de bile böylesine sert hükme rastlayamayız.

Milliyetçiliğini,ulusçuluk şeklinde takdim etmek ise Sayın Davutoğlu'nun diğer bir yanlışıdır.Fakat bu yanlışın mantiki sebepleri de yok değildir.Zira bugün herkes bilmektedir ki milliyetçilik, milletinin kollektif vicdanında baş köşede oturur. Aklını peynir ekmekle yemeyen her politikacı bu gerçeği bilir ve ona göre davranır.AKP konjöktürel kaygılarla yer alan milli merkez tandanslı siyasetçileri ürkütecek açıklamalardan bizatihi bu partinin önde gelenleri kaçınır.

Tek bayrak,tek vatan laforizması (!) bu gerçeğin dışa vurumudur!

Açıklıkla belirtelim ki,ulusçuluk deyimi Milliyetçiliğini karşılamaktan acizdir.Zira ulusçuluk,sosyal zeminden yoksun politik bir kurmacadır. Milliyetçiliği ise milletin varlığından neşet -eden içtimai/ siyasi bir dünya görüşüdür.

Ulusçuluk,Ernest Gellner'in ifşa ettiği gibi yaratılan bir fikir, Milliyetçiliği ise yaratılmış olanın hatırlanarak tarihsel gerçekliktir.

Bunun en açık ayrıntısı her iki kavramın tarihle ilişkisinde ortaya çıkar.Ulusçuluk,1923 öncesini bir bıçak gibi kestirip atarken Milliyetçileri bir kütüphane müderrisi gibi tarihi sarar ,sarmalar.

Milliyetçiliği, milletin devlet formundaki tarihi yürüyüşü başta olmak üzere din gerçeğini öne çıkarır, düzenini esas alır ve kurgusunu bu zenginliğe yaslanarak yapar.

Ulusçuluk ise bir aydınlar fantazyası olarak pozitivist gerçekliğe saplanır.Tarihin önceki fasılalarını gözden,gönülden uzak tutar ve dini,zihniyet devrimi eşiğinden içeri sokmaz.

Dünya da bu tip ulusçuluk kabulleri kaldı mı?

Elbette,CHP az çok böyle bir zihniyeti temsil eder.Atatürk ise ulusçu değil Milliyetçisidir.Çünkü tarihsel kestirmeciliği bir ufku içerir. tarih perspektifine Hunlar'la başlar,Uygurların medeniyet temelindeki varlığının altını çizer,Selçuklu'ları öne çıkarır ve yükseliş dönemini içine alan bir Osmanlı vizyonundan kenar durmaz.

CHP'nin böyle bir vizyonu yoktur.

MHP ise tarihten geleceğe yürürken dünya görüşünü sağlıklı zemine oturtur.Bu sebeple AKP 'nin yaptığı gibi tarihi kavgalaştırmaz,tarihin kavgalarından ders çıkartarak bugünü barıştırır.

MHP ,bu siyaset tarzını milli kültürden devşirmiştir.Tarih ayrı ayrı trübünler değil stadyumun tam da kendisidir.Bu stadyumda kim hangi müsabakayı yaparsa yapsın,esas olan müsabaka değil sahanın kendisidir.

Tarih milletlerin sahasıdır.

Milletler bu sahada devletler şeklinde organize olur belirli şekillerde rekabete girerler.

Ahmet Davutoğlu,liberal bir muhafazakar olmanın aidiyet duygusu ile içerikte ayrıştığı CHP zihniyetine şeklen yaklaşıyor ve tarih stadyumuna bütün bakmak yerine trübünal bakışı tercih ediyor.

Açıkça söyleyemediği ve ulusçuluk lafzıyla ötekileştirdiği milliyetçiliğin tarihten gelen organik kurumları ayrıştırdığını ifade ediyor ama unutuyor ki ondukuzuncu yüzyılda Osmanlıyı ayrıştıran dayatma Türk Milliyetçiliği değil, yahudi-angloksakson ittifakıdır.

Bugün dünyayı şekillendirmeye çalışan da aynı ittifaktır.

Bu ittifak 18. yüz yılda palazlanmış,19 yüzyılda Osmanlı'yı tasfiye etmiş,Türk Milliyetçileri dağılan viraneden Türk Milletini çekip çıkarmaya cehd etmişlerdir.

Cumhuriyet bu cehdin meyvesidir.

Cumhuriyet ayrıştıran değil,toplayandır.

" Cumhuriyeti kuran halka Türk denir " önermesi dünyanın her yerinde birleştirme şiarıdır,ayrıştırma değil.

Türkiye artık yüz yıl önceki Türkiye değil.

Yüz yıl öncesinin kavgasını bugüne taşıyarak siyaset yapmak suni gündem oluşturmakla eş anlamlıdır.

Cumhuriyet'in inkilap yılları geçip gitmiştir.Daha çok resterasyon süreci olarak algılamamız gereken bir zaman dilimine intikam hissiyle yaklaşmayı bırakmalıyız.

Çünkü Türk demokrasisi iyi ya da kötü kendisini yenileyerek bugünlere ulaşmıştır.

İnkilap yobazlığını da,darbe gölgesini de geride bırakmıştır.

Geriye bir tek Türkiye Cumhuriyeti ve onun " yüksek Türk medeniyetine " dayandığı gerçeği kalmıştır.

İşte o gerçek AKP Kongresinde yok sayılmıştır.

Mesele budur.

 

AHMET ŞAFAK

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.