28.03.2013, 02:42
Ülkücü Reddiyenin Oluşumu
Aksiyoner kimliğimiz ve mizacımıza nakşeden Tanrı yazgısı ruh retsiz ve şeksiz bizim varoluş beyanımızdır!.. Nakış nakış örgüleşen dünya tasavvurunda merkezi bir fikriyat (İdeolojik Türk Milliyetçiliği) ve onun çeperinde teşekkül eden paradigma (doktrin) Ülkücü sıfatlamanın anlaşılması adına bil-a kaydü şart olmazsa olmaz hakikattir!.. Ülkücü kabullenmeler ve referanslar muhakkak; tarih, toplum, töre ve şümullü psikolojik yapımızı esas kabul ederek; ikbale dönük sistematik, aklı tarik, seküler ve manevi yapının terakkisi ile sürdürülmesine taliktir… Bizi mobilize eden süreçler ve tarihi akis illaki yaratılış mucibinde ve hususi medeniyetimizin inkişafıyla izahatlaşır... Bu noktada ortaya çıkan yanılgı Türk öznesinden hareketle özneyi ve sıfatlanan olguları mütalaa eden tutucu disiplinlerinin hataları ve Türk Ülkücülüğünü okuma noktasındaki denge kaybıdır: Mantıksal hatalar, kavramların ve sosyal-budunsal yapımızın genetiğini bozmak üzere harekete geçen üç boyutlu düşmanları hedefe doğru ilerletmektedir.
A-) Batı düşünce sistematiğinden hareketle… (1-Batılı coğrafyalardan ve medeniyet havzalarında yaşanan sancılı süreçler ve sosyal-beşeri sıkıntılardan mülhem dönüşümler… 2- Grek-Roma felsefi kaidesine yaslanan; alt yapı unsurlarına karşı tezlenen fikir-felsefe hareketleri ve üst yapıya muhalif kritisizm; bunlar kısaca: Feodal düzen, kilise tahakkümü, batı düşünce sistemlerinin girdiği süreçler paralelinde derebeyliği, kral, kilise, sanayileşme dönemi burjuva oluşumu ve nihayetinde proleter sınıfsal mücadele…) Zikredilen önemli ve hayati meseleler batı medeniyetinin sistematik ve bütüncül kurgusudur, pratiğidir... Batı evrimi pozitivist, liberal, sosyalist ve Protestan vücuduyla kendini yeniden yenileyecektir... Batıda yaşanan tarihsel evrim bütün mazlum ve doğu halklarına (özelinde Türklüğe) karşı her çeşit saldırı ve tahakkümün manzaraya çıkış hali olmuştur. Muhakkak ki; yüzümüzün dönük olduğu ve asırları aşan ilişki-etkileşim süreçlerine bağlı, batıyla olan temasımız Türk formunun ve medeniyet-modernite anlayışımızı etkilemiştir ve az-çok bu etki sosyal, küresel vs etkiler nazarında hala sürmektedir...
Sorun bu noktadan alınarak değerlendirildiğinde; Tanzimat’la başlayan Osmanlı’nın batı karşısında ricatı önlemek; Mustafa Reşid’den, Ali-Fuat Paşalara kadar ortak bir metot, yön ve çare bulma arayışıdır... İmparatorluğun kan kaybetmesi, heterojen tebaa ve reaya tarihsel resimde kendisini bulmaktadır… Jön Türk akımıyla başlayan pratize batıya bakma ve ziyadesiyle (görmek) iştiyakı illaki devlet-i Ali’yi kurtarma derdidir.. haddizatında Sultan Abdülhamit yahut İttihat Terakki bu noktada farklı okunmayacaktır!.. İmparatorluğun dağılma-dağılış sürecinde adem-i merkeziyetçi yaklaşımdan kuva-i milliye hareketine; ittihat terakkiden Mustafa Suphi anlayışına kadar pek çok akımların mücadelesi görülecektir... Mustafa Kemal’in önderliğinde ortaya çıkan yeni onur (şerif mardin’in değimiyle) Cumhuriyet’i tesis eder. Milli mücadele (özellikle 1925) sonrası Kemalizm’in Cumhuriyet kadrosunun teorisini oluşturduğu ve çözümlediği mesele şudur: İslam ya da gayr-i Müslim unsurlar sonuçta çözülümü hızlandırmıştır; arap, ermeni, rum, arnavut.. din ya da Osmanlılık görüşü imparatorluğu tutunduramamış bilakis geri götürmüştür; saltanat-hilafet ve cahil bırakılan, (aydınlanmış) din telakkisinden mahrum Anadolu insanı sorunsal olarak değerlendirilmiştir... Süreç pozitivist ve batı fonksiyonelliğine dayanan, nihayetinde batıcı-devrimci algılayışla harekete geçen kadroların kahır ekseriyette reddiyeci ve reorganizeye dönük politikalarıyla şekle bürünecektir. Yeni bir onur kazanma ve yeni bir toplum yaratma amacına matuf çabaların köksüz ve orijinden mahrum yapay zorlamaları sosyo-kültürel doğal değişim süreçlerini felç etmiştir. Yeni hâkim görüşün 1930’lardan sonra oluşturduğu oligarklar ve bürokratik kadro yaşamayan bir Kemalizm dayatmasıyla buhranı tetikleyen unsurlar olarak tarihe geçecektir… Ayarı kaçan seküler reddiyeler ortaya şöyle bir manzara koyar: “ ..toplumun İslam’ı sağlıklı öğrenerek amel etmesi eftalken, bir din düşmanlığı algılaması...” “..cumhuriyeti kendince özümseyen buna karşı halkı terbiye ve güdülmeye indirgeyen bakış açısı…” “..milli-muhafazakâr değerlerin siyaseten temsilini arıza ve tehdit olarak görmek...” “Yeni tip aydın zümresinin halktan kopuk ve sorunlara uzak kalışı…” Cumhuriyet bürokrasisinin hedefine İslam telakkisini koyduğu görülmektedir. Nihayetinde zaman içinde Cumhuriyetle kavgalı, bir o kadar asimetrik reddiyeci; İslam-mezhep-tarikat öğretisini referanslayan siyasi kimlikler doğacaktır...
Türk Milliyetçiliği hareketi bu sıkıntıları ( CHP-BÜROKRASİ-BATICI merkezde) görerek Cumhuriyetle barışık; ancak halkın İslami-muhafazakâr ve milli kimliğine saygı duyan, onu yaşatmak ve korumak gayesiyle doktriner safhada siyasetini tesis etme çabasındadır… Çünkü zihni bir farklılaşma ve kopuşun emarelerini gören Türk Milliyetçiliği, Cumhuriyet ve Halk örgüsünün sağlam kaynaşması gerektiğini beka ve bütünlük noktasında görebilmiştir...
B-) Ortodoks Doğu-İslam Dünyasından hareketle sahra ve arabizm kültürünün İslam formunda Türklere sirayet etmesi ve son 1000 yıllık imparatorluk sürecimizi salt bu odakla anlama ve algılatma uğraşısı…
Esasen öncü Cumhuriyet kadrosunun bir kısım (başta Halaskar Atatürk) doğru tespitleri bulunmaktadır; fakat 2. Dönem dediğimiz Cumhuriyet bürokrasisinin bu tespitler nazarında ortaya konulan sorunsalları ilerde bizatihi İslam’ı hedef koyarak alması işin sıkıntılı sahasıdır; problematik yanlış kurulmuştur... Türkiye’de (A) umdesinde kısaca anlatmaya çalıştığımız sürecin tersyüz edilerek siyasi kimliklerini İslam etiketli; palazlandıran ve pazarlayan yapılar bu istismara açık sahayı potansiyel ve yönlendirici süreç olarak göreceklerdir... “Dinsiz Kemalizm”, “Dinsiz Cumhuriyet” sloganlaşır… Cumhuriyetin aşırı pozitivist ve seküler kaygılarına karşı, dogmatik ve takiyeci İslam politizasyonuna girilir… Cumhuriyetin Ulus gerçeği yatsılanır ve Sünni öğretiye bağımlı karmaşık ümmet nizamı öncelenir… Yakın zamanda Türk merkezli Millet-Milliyetçilik bu cenah tarafından külliyen redlenen kavramlar olmuştur… Türk tarihinin içinden süzülerek gelen kültürel formlar, ritüel ve anlayışlar tek perdede mezhep ve Arap özneli kavrayışlarla ötelenmektedir. Cumhuriyet siyasi tarihinde sağa yaslanan bu politik söylem ile toplumsal dil uyuşması derinselliğe tabi olmadan sağlanabilmiştir. Tekkeci ve tarikat ehliyle yordanan, gerici lanse edilen İslamcı siyasi görüş, zaman diliminden daha pragmatist; modernite ve piyasa ile iç içe, çevreden merkeze yönelen yapıya bürünür... Demokrat Parti, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi düşüncenin taşıyıcı politik unsuru olmuş ve nihayetinde AkParti ile çok farklı, heterojen ama çekirdeğinde (Cumhuriyeti) reddiyeci yapısıyla ortaya çıkmıştır. Sahiplenmeler ve kategorik bakış; mesela Filistin davası ve İsrail düşmanlığı ile telmihleşir... Türk İslam’ından ziyade Arabizm ve o coğrafyadan gelen öğretilerle tanzim edilecek sosyal hayatın özenilen bir hedef olduğu aşikârdır…
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız görüşün geleneksel bir Milliyetçilik husumeti gözden kaçmaz; özelinde Türk Milliyetçiliği ise bu daha şeddeli ifade olunur… Millet=Ümmet algısı ile muhafazakar-milliyetçi tabanı kendi politik misyonlarına kanalize etmelerinin sosyal imkanı Türkiye’de mevcuttur.. Ve bunun başarıyla sağlandığı söylenebilir…
Türk Milliyetçilerine saldırı noktasında dönem dönem bir ileri bir geri mevzide görebileceğimiz yapıların karşısında Türk Ülkücülüğü kendini ifade edici, topluma dönük sağlam bir dil kullanmak mecburiyetindedir. Batı merkezli sömürgeci kapitalizme ve Arabizmle harmanlanan mezhepçi-oportünist ideolojilere karşı özgün, fikri duruşunu yeniden doktrine etmeli ve ideolojik kimliğinde ifade edebilmelidir. Komünizmle mücadelenin elzem görüldüğü zamanın Türkiye’si ile şimdiki manzarada görünen vahamete karşı Türk Milliyetçilerinin 9 Işıkla başardığı doktriner süreç revize edilmelidir. Hiç kimse Türk Ülkücülüğünün kapitalizme düşman olduğunu iddia edemez; bu anlatımla yön belirlenmelidir…
Hatırlamamız ve millete yeniden hatırlatmamız gerekenler;
1- Türk Ülkücülüğü Komünizm ve Kapitalizme eşit derecede düşmandır.
2- Türk Ülkücülüğü Milletini mezhep ve tarikat penceresinden görmez.
3- Vatan, Tarih, Kültür ve İstikbal birliği mukadderatımızdır.
4- Küresel sermaye ve saldırılara karşı Millet sektörünün yeniden izahı!..
5- Sosyal tesanüt ve milli eğitim sorunlarının tespit edilmesi…
6- İşçi ve emek sömürüsüne karşı her türlü tedbirler.
7- Refahın, mülkün ve onurlu yaşamın var edilmesi…
8- Kadın ve çocuk haklarının ifadeleşmesi…
9- Adalet ve hukuk ilkelerinin sağlam tesisi…
Türk köylüsü, bütün sosyal dilimler, bu ülkenin yoksulu, gurebası elini uzattığı ve yüzünü çevirdiğinde yegane çarenin Türk Ülkücülüğünde bulunduğunu anladığında Türkiye’de her şey yeni baştan değerlemeye tabi olacaktır!..
A-) Batı düşünce sistematiğinden hareketle… (1-Batılı coğrafyalardan ve medeniyet havzalarında yaşanan sancılı süreçler ve sosyal-beşeri sıkıntılardan mülhem dönüşümler… 2- Grek-Roma felsefi kaidesine yaslanan; alt yapı unsurlarına karşı tezlenen fikir-felsefe hareketleri ve üst yapıya muhalif kritisizm; bunlar kısaca: Feodal düzen, kilise tahakkümü, batı düşünce sistemlerinin girdiği süreçler paralelinde derebeyliği, kral, kilise, sanayileşme dönemi burjuva oluşumu ve nihayetinde proleter sınıfsal mücadele…) Zikredilen önemli ve hayati meseleler batı medeniyetinin sistematik ve bütüncül kurgusudur, pratiğidir... Batı evrimi pozitivist, liberal, sosyalist ve Protestan vücuduyla kendini yeniden yenileyecektir... Batıda yaşanan tarihsel evrim bütün mazlum ve doğu halklarına (özelinde Türklüğe) karşı her çeşit saldırı ve tahakkümün manzaraya çıkış hali olmuştur. Muhakkak ki; yüzümüzün dönük olduğu ve asırları aşan ilişki-etkileşim süreçlerine bağlı, batıyla olan temasımız Türk formunun ve medeniyet-modernite anlayışımızı etkilemiştir ve az-çok bu etki sosyal, küresel vs etkiler nazarında hala sürmektedir...
Sorun bu noktadan alınarak değerlendirildiğinde; Tanzimat’la başlayan Osmanlı’nın batı karşısında ricatı önlemek; Mustafa Reşid’den, Ali-Fuat Paşalara kadar ortak bir metot, yön ve çare bulma arayışıdır... İmparatorluğun kan kaybetmesi, heterojen tebaa ve reaya tarihsel resimde kendisini bulmaktadır… Jön Türk akımıyla başlayan pratize batıya bakma ve ziyadesiyle (görmek) iştiyakı illaki devlet-i Ali’yi kurtarma derdidir.. haddizatında Sultan Abdülhamit yahut İttihat Terakki bu noktada farklı okunmayacaktır!.. İmparatorluğun dağılma-dağılış sürecinde adem-i merkeziyetçi yaklaşımdan kuva-i milliye hareketine; ittihat terakkiden Mustafa Suphi anlayışına kadar pek çok akımların mücadelesi görülecektir... Mustafa Kemal’in önderliğinde ortaya çıkan yeni onur (şerif mardin’in değimiyle) Cumhuriyet’i tesis eder. Milli mücadele (özellikle 1925) sonrası Kemalizm’in Cumhuriyet kadrosunun teorisini oluşturduğu ve çözümlediği mesele şudur: İslam ya da gayr-i Müslim unsurlar sonuçta çözülümü hızlandırmıştır; arap, ermeni, rum, arnavut.. din ya da Osmanlılık görüşü imparatorluğu tutunduramamış bilakis geri götürmüştür; saltanat-hilafet ve cahil bırakılan, (aydınlanmış) din telakkisinden mahrum Anadolu insanı sorunsal olarak değerlendirilmiştir... Süreç pozitivist ve batı fonksiyonelliğine dayanan, nihayetinde batıcı-devrimci algılayışla harekete geçen kadroların kahır ekseriyette reddiyeci ve reorganizeye dönük politikalarıyla şekle bürünecektir. Yeni bir onur kazanma ve yeni bir toplum yaratma amacına matuf çabaların köksüz ve orijinden mahrum yapay zorlamaları sosyo-kültürel doğal değişim süreçlerini felç etmiştir. Yeni hâkim görüşün 1930’lardan sonra oluşturduğu oligarklar ve bürokratik kadro yaşamayan bir Kemalizm dayatmasıyla buhranı tetikleyen unsurlar olarak tarihe geçecektir… Ayarı kaçan seküler reddiyeler ortaya şöyle bir manzara koyar: “ ..toplumun İslam’ı sağlıklı öğrenerek amel etmesi eftalken, bir din düşmanlığı algılaması...” “..cumhuriyeti kendince özümseyen buna karşı halkı terbiye ve güdülmeye indirgeyen bakış açısı…” “..milli-muhafazakâr değerlerin siyaseten temsilini arıza ve tehdit olarak görmek...” “Yeni tip aydın zümresinin halktan kopuk ve sorunlara uzak kalışı…” Cumhuriyet bürokrasisinin hedefine İslam telakkisini koyduğu görülmektedir. Nihayetinde zaman içinde Cumhuriyetle kavgalı, bir o kadar asimetrik reddiyeci; İslam-mezhep-tarikat öğretisini referanslayan siyasi kimlikler doğacaktır...
Türk Milliyetçiliği hareketi bu sıkıntıları ( CHP-BÜROKRASİ-BATICI merkezde) görerek Cumhuriyetle barışık; ancak halkın İslami-muhafazakâr ve milli kimliğine saygı duyan, onu yaşatmak ve korumak gayesiyle doktriner safhada siyasetini tesis etme çabasındadır… Çünkü zihni bir farklılaşma ve kopuşun emarelerini gören Türk Milliyetçiliği, Cumhuriyet ve Halk örgüsünün sağlam kaynaşması gerektiğini beka ve bütünlük noktasında görebilmiştir...
B-) Ortodoks Doğu-İslam Dünyasından hareketle sahra ve arabizm kültürünün İslam formunda Türklere sirayet etmesi ve son 1000 yıllık imparatorluk sürecimizi salt bu odakla anlama ve algılatma uğraşısı…
Esasen öncü Cumhuriyet kadrosunun bir kısım (başta Halaskar Atatürk) doğru tespitleri bulunmaktadır; fakat 2. Dönem dediğimiz Cumhuriyet bürokrasisinin bu tespitler nazarında ortaya konulan sorunsalları ilerde bizatihi İslam’ı hedef koyarak alması işin sıkıntılı sahasıdır; problematik yanlış kurulmuştur... Türkiye’de (A) umdesinde kısaca anlatmaya çalıştığımız sürecin tersyüz edilerek siyasi kimliklerini İslam etiketli; palazlandıran ve pazarlayan yapılar bu istismara açık sahayı potansiyel ve yönlendirici süreç olarak göreceklerdir... “Dinsiz Kemalizm”, “Dinsiz Cumhuriyet” sloganlaşır… Cumhuriyetin aşırı pozitivist ve seküler kaygılarına karşı, dogmatik ve takiyeci İslam politizasyonuna girilir… Cumhuriyetin Ulus gerçeği yatsılanır ve Sünni öğretiye bağımlı karmaşık ümmet nizamı öncelenir… Yakın zamanda Türk merkezli Millet-Milliyetçilik bu cenah tarafından külliyen redlenen kavramlar olmuştur… Türk tarihinin içinden süzülerek gelen kültürel formlar, ritüel ve anlayışlar tek perdede mezhep ve Arap özneli kavrayışlarla ötelenmektedir. Cumhuriyet siyasi tarihinde sağa yaslanan bu politik söylem ile toplumsal dil uyuşması derinselliğe tabi olmadan sağlanabilmiştir. Tekkeci ve tarikat ehliyle yordanan, gerici lanse edilen İslamcı siyasi görüş, zaman diliminden daha pragmatist; modernite ve piyasa ile iç içe, çevreden merkeze yönelen yapıya bürünür... Demokrat Parti, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi düşüncenin taşıyıcı politik unsuru olmuş ve nihayetinde AkParti ile çok farklı, heterojen ama çekirdeğinde (Cumhuriyeti) reddiyeci yapısıyla ortaya çıkmıştır. Sahiplenmeler ve kategorik bakış; mesela Filistin davası ve İsrail düşmanlığı ile telmihleşir... Türk İslam’ından ziyade Arabizm ve o coğrafyadan gelen öğretilerle tanzim edilecek sosyal hayatın özenilen bir hedef olduğu aşikârdır…
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız görüşün geleneksel bir Milliyetçilik husumeti gözden kaçmaz; özelinde Türk Milliyetçiliği ise bu daha şeddeli ifade olunur… Millet=Ümmet algısı ile muhafazakar-milliyetçi tabanı kendi politik misyonlarına kanalize etmelerinin sosyal imkanı Türkiye’de mevcuttur.. Ve bunun başarıyla sağlandığı söylenebilir…
Türk Milliyetçilerine saldırı noktasında dönem dönem bir ileri bir geri mevzide görebileceğimiz yapıların karşısında Türk Ülkücülüğü kendini ifade edici, topluma dönük sağlam bir dil kullanmak mecburiyetindedir. Batı merkezli sömürgeci kapitalizme ve Arabizmle harmanlanan mezhepçi-oportünist ideolojilere karşı özgün, fikri duruşunu yeniden doktrine etmeli ve ideolojik kimliğinde ifade edebilmelidir. Komünizmle mücadelenin elzem görüldüğü zamanın Türkiye’si ile şimdiki manzarada görünen vahamete karşı Türk Milliyetçilerinin 9 Işıkla başardığı doktriner süreç revize edilmelidir. Hiç kimse Türk Ülkücülüğünün kapitalizme düşman olduğunu iddia edemez; bu anlatımla yön belirlenmelidir…
Hatırlamamız ve millete yeniden hatırlatmamız gerekenler;
1- Türk Ülkücülüğü Komünizm ve Kapitalizme eşit derecede düşmandır.
2- Türk Ülkücülüğü Milletini mezhep ve tarikat penceresinden görmez.
3- Vatan, Tarih, Kültür ve İstikbal birliği mukadderatımızdır.
4- Küresel sermaye ve saldırılara karşı Millet sektörünün yeniden izahı!..
5- Sosyal tesanüt ve milli eğitim sorunlarının tespit edilmesi…
6- İşçi ve emek sömürüsüne karşı her türlü tedbirler.
7- Refahın, mülkün ve onurlu yaşamın var edilmesi…
8- Kadın ve çocuk haklarının ifadeleşmesi…
9- Adalet ve hukuk ilkelerinin sağlam tesisi…
Türk köylüsü, bütün sosyal dilimler, bu ülkenin yoksulu, gurebası elini uzattığı ve yüzünü çevirdiğinde yegane çarenin Türk Ülkücülüğünde bulunduğunu anladığında Türkiye’de her şey yeni baştan değerlemeye tabi olacaktır!..
15
açık
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 34 | 93 |
2. Fenerbahçe | 34 | 89 |
3. Trabzonspor | 34 | 58 |
4. Başakşehir | 34 | 52 |
5. Beşiktaş | 34 | 51 |
6. Kasımpasa | 34 | 49 |
7. Rizespor | 34 | 49 |
8. Alanyaspor | 34 | 48 |
9. Sivasspor | 34 | 48 |
10. Antalyaspor | 34 | 45 |
11. A.Demirspor | 34 | 41 |
12. Kayserispor | 34 | 40 |
13. Samsunspor | 34 | 39 |
14. Ankaragücü | 34 | 38 |
15. Karagümrük | 34 | 36 |
16. Konyaspor | 34 | 36 |
17. Gaziantep FK | 34 | 34 |
18. Hatayspor | 34 | 33 |
19. Pendikspor | 34 | 30 |
20. İstanbulspor | 34 | 16 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Eyüpspor | 32 | 72 |
2. Göztepe | 32 | 66 |
3. Sakaryaspor | 32 | 57 |
4. Kocaelispor | 32 | 55 |
5. Ahlatçı Çorum FK | 32 | 55 |
6. Bodrumspor | 32 | 53 |
7. Boluspor | 32 | 50 |
8. Bandırmaspor | 32 | 47 |
9. Gençlerbirliği | 32 | 47 |
10. Erzurumspor | 32 | 44 |
11. Keçiörengücü | 32 | 39 |
12. Manisa FK | 32 | 37 |
13. Ümraniye | 32 | 37 |
14. Şanlıurfaspor | 32 | 34 |
15. Tuzlaspor | 32 | 34 |
16. Adanaspor | 32 | 33 |
17. Altay | 32 | 15 |
18. Giresunspor | 32 | 7 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Arsenal | 35 | 80 |
2. M.City | 34 | 79 |
3. Liverpool | 35 | 75 |
4. Aston Villa | 35 | 67 |
5. Tottenham | 34 | 60 |
6. M. United | 34 | 54 |
7. Newcastle | 34 | 53 |
8. Chelsea | 34 | 51 |
9. West Ham United | 35 | 49 |
10. Bournemouth | 35 | 48 |
11. Wolves | 35 | 46 |
12. Brighton | 34 | 44 |
13. Fulham | 35 | 43 |
14. Crystal Palace | 35 | 40 |
15. Everton | 35 | 36 |
16. Brentford | 35 | 35 |
17. Nottingham Forest | 35 | 26 |
18. Luton Town | 35 | 25 |
19. Burnley | 35 | 24 |
20. Sheffield United | 35 | 16 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Real Madrid | 33 | 84 |
2. Barcelona | 33 | 73 |
3. Girona | 33 | 71 |
4. Atletico Madrid | 33 | 64 |
5. Athletic Bilbao | 33 | 58 |
6. Real Sociedad | 33 | 51 |
7. Real Betis | 33 | 49 |
8. Valencia | 33 | 47 |
9. Villarreal | 33 | 45 |
10. Getafe | 33 | 43 |
11. Osasuna | 33 | 39 |
12. Deportivo Alaves | 33 | 38 |
13. Sevilla | 33 | 38 |
14. Las Palmas | 33 | 37 |
15. Rayo Vallecano | 33 | 34 |
16. Mallorca | 33 | 32 |
17. Celta Vigo | 33 | 31 |
18. Cadiz | 33 | 26 |
19. Granada | 33 | 21 |
20. Almeria | 33 | 14 |