18.01.2013, 03:36

Edebiyat ve Eleştiri

 Tarihin kaydettiği üçüncü bin yıla girdiğimiz şu yıllarda, “üçüncü dünya” diye adlandırılan ülkelerde edebiyat algısı ve edebiyat teorisi hâlâ siyaset çerezi olarak karşımıza çıkıyor. Teorik bakış üretmekten uzak bu mantık, hayranlıktan öteye gitmeyen bir anlama kıtlığını kutsallaştırmakla yetinmektedir. 

Türk edebiyatındaki klasik gelenek ve hâlâ edebiyatı anlamayı kelimenin Arapça kökü ile olan “edep” ile anlamaya ve anlatmaya çalışan eğitim anlayışı hem kısırlığın hem de anlamaktan uzak bir muhafazakârlığın temsilcisi olurlar.  

Yoğun olarak Türkoloji bölümlerinde görülen bu mantık yapısı, yabancı diller ve edebiyatların öğretimini yapma iddiasındaki eğitim kurumlarında da ancak nispi bir farka dayalı mantık uzantıları şeklindedir.

Bu “edebî” sorunsalın açılımını yapacak olursak, gireceğiniz ortalama bir filoloji sınıfı iyi bir örneklem teşkil edecektir. Akademisyenlere hâkim edebiyat anlayışı metnin kısa özetini, karakterlerin genel portrelerini vermeden ya da “tipleme” katalogları oluşturmaktan öteye gitmemektedir. Eğitimin gerçekleşme ölçütü ise, hocanın anlattıklarını “talebelerinin” ne kadar kendine geri verdiği tarzında tek bir anlam ya da yorumu esas alan, başka bir yorumu ise, bırakın talebeye, yazarına bile tanımayan mantıktır.  

Yazarın hayatını yazdığı kitapta arayan yanılsama, kitabı onun yaşadığı yılların ya da dönemin bir tür muhtasarı, gerçek hayatın kurgusal yansıması olarak gören bir pedagojik ve kuramsal hatadan ibarettir. Bu geleneğin arkasında neredeyse asırlık bilim anlayış hataları, basite indirgeme veya yersiz yüceltmeden öteye gitmeyen tavırlar yatmaktadır. 

Neden diye soracak olursak, öncelikle geri kalmış ülkelerde ne edebiyat sanat olarak ne de edebiyat eleştirisi bilim olarak görülmez. Geri kalmışlığın hata göstergesi olarak seslendirilmeyen ve fakat ima edilen bir konuma sahiptir hem sosyal bilimler hem de özelde edebiyat. Batı’daki teknolojik gelişmelerin arkasında laboratuar bilimlerini gören bu mantık, sanat ve edebiyattan uzaklaştıkça bilime ve gelişmeye yaklaşacağını sanarak hem sosyal bilimleri ve onunla uğraşanları hem de edebiyat ve dille taşınan kültürü aşağı görmüş ve bizzat bunlarla uğraşanlara da gizlice kabul ettirmiştir.

Bu anlayışın temelinde bir üçüncü dünyalı olma kompleksi, sonra da inanç ve bilim alanlarını yani fen bilimlerini uzlaştırma gayreti, öte yanda pozitivizmin kamçılamasıyla başlayan inanç alanını laboratuara sokma isteği veya bu alanı tamamen bilime terk etme isteği, teknolojik manada geri kalmışlığın acısını kültürel mirastan, genelde sosyal bilimlerden ve dolayısı ile edebiyattan çıkarmak yatmaktadır.  

Sonuç olarak, geri kalmış ülkeler hem altında kalkamayacakları yatırımları fen bilimlerine aktarmış hem de aslında bu alanların yapması gereken üretim yerine hâlâ dışalım yoluyla teknolojik ihtiyaçlarını karşılamaya devam etmiş hem de sosyal bilimlere ne akademi dünyasında ne de özel araştırma kurumları yoluyla eğilmemiş ya da eğilince kısır döngü içinde dolanıp durmuştur. Bu alanlarda yeterli kütüphane ve araştırma imkânları olmayınca da hem kendi tarih ve kültürünü hem de fen bilimlerinin verilerini ancak bağımlı hale gelinen yabancı dillerden aktarmak zorunda kalırken her iki alanda da dışarıya bağımlı hale gelmiş ve zamanla kendi kültür ve edebiyatını başkalarının gözlüğünden görmeye başlamıştır. Zaten var olan kültürel cehalet ise, kültürel yabancılaşmaya dönüşmüş ve dildeki değişimlerin de ideolojik bir çatışma alanına dönüşmesiyle ortaya tamamen edebiyat, onu taşıyan dil ve kültürden uzaklaşma olmuştur. Türkiye özelinde ise bu vahim durum lisede, üniversiteye hazırlıkta ve üniversitelerde kendini bariz olarak göstermektedir.

Öte yandan, filolojilerde 19. asır Fransız kültürü ile başlayan Fransız edebiyatı ve eleştirisinin etkisi, daha sonra Almanca ve Almanya'nın etkisi ve nihai olarak da özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Anglo-Amerikan etkisi hale kendine özgün bir bakış oluşturamamış, özellikle karşılaştırmalı olarak hem edebiyat hem kültürel çalışmalar yapılmayınca sadece yabancı edebiyatları yüceltmekle yetinen akademik kadrolar yetişmiş ve gelinen aşamada ne öğretilen dilleri ne de edebiyatların malzemesini üretemeyen ve fakat sadece pasif olarak tüketen taşıyıcı/aktarıcı kadrolar yetişmiştir. 

Öte yandan, zaten edebiyat ve eleştiri kısıtlı bir kesimin elinde güdümleme aleti olmuş, güya muhafazakârlık adına kimi kesimler ya edebiyat ve sanattan el etek çekmişler ya da vaaz verme malzemesi olarak görmüşler ve içerik kalitesi ile şeklin kalitesini ayırt edememişledir.  Nesiller şiirin güçlü olduğu bir gelenekten ayrılmış, zaten roman olarak da bir iki istisna haricinde mesafe kat edilememiştir.

Esas konumuz olan edebiyat eleştiri ve teorisinde ise, filoloji camiasının genel tavrı tüketici olmaktan öteye gitmemiş, ithal edilen kitapların mahalli aktarıcıları olarak işlev görmüşler, ne okutulana toplu ve bütüncül olarak bakılmış ne de bunların doğruluğu veya uygulanabilirliği sorgulanmıştır. 

Edebiyat eleştirisi ve teorisini anlamak, dil ve edebiyatın tarihçesiyle ilgili olan bir işlevdir.  Yazının tarihi milattan önce 3100 yılına kadar uzanmasına rağmen, edebiyatın yani ya yazılıp kaybolan ya da şifahi olarak nesilden nesile aktarılan edebiyat ürünleri ondan daha eskidir.  Sonradan yazıya geçirilen kimi eserlerin nitelik ve seçkinliğine bakılınca önceden başlamış ve devam etmekte olduğu açıktır. İlk alfabeyi kullanan Sümerlerdi, ancak Sümerlerin bugüne ulaşan destanları Gılgamış ile alfabelerinin en eski örnekleri arasında en azından 1000 yıllık bir süreç vardır. Ayrıca, destanın dili, felsefi ve kurgusal yapısı da eserin türünün il örneği olmayıp devam eden belki şifahi olarak binlerce yıl ozanlarca aktarılan ve belki birden fazla yazarın olduğu izlenimi vermektedir.  

Genel anlamda bir edebiyat ürünü, bir ürün sahibi, onu okuyan ya da izleyen bir kişi ya da kitleden oluşur. Buna eserin yazılmasındaki sosyo-ekonomik-şartları, eserin sahibinin ruh halini, beslendiği kaynakları, yazmada kullandığı malzemeleri, onları nasıl ve nereden elde ettiği, yazdıklarını tamamen mi yoksa kısmen mi bir geleneğe dayandırdığı, gelenekten ayrıldığı noktalarda niçin ayrıldığı, hem üslup hem dil olarak mevcut yerli ve uluslararası ürünlerin neresinde yer aldığı gibi konular edebiyat eleştirisi ve teorisi dediğimiz uğraşın farklı alanlardaki uygulamalarını anlatır.  

Edebiyat’ın ideolojik vaaz ve toplum mühendislik aygıtı olarak kullanmak ötesinde bir işlevi olduğunu anlamak zamanı çoktan geldi geçti. Edebiyat eleştirisinin ideolojik tercihlere göre veya sadece eseri özetlemekten öte bir işlevi olduğunu anlamak da bizi “bizden” olanı övmek, olmayana sövmek olmadığını anladığımız zaman hem edebiyat hem de edebiyat eleştirisi asıl anlamlarını kazanacaktır. Bunların olması için de siyasal ortamın hem dâhili hem de harici meddahlığı veya küfürbazlarından uzak olması lazım. Yani Batı’yı bilen, ama ona da eleştirel bakan, Doğu’yu sırf doğu olduğu için yüceltmeyen insanlara ihtiyaç vardır. Her baktığında ideolojik kazanım ve mal bulmuş Mağribîyi oynamak suretiyle ikisinin de gelişmesi zordur. Gerçi kimin umurunda?
Yorumlar (0)
15
açık
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 35 96
2. Fenerbahçe 35 90
3. Trabzonspor 35 58
4. Başakşehir 35 55
5. Beşiktaş 35 54
6. Alanyaspor 35 49
7. Kasımpasa 35 49
8. Rizespor 35 49
9. Sivasspor 35 48
10. Antalyaspor 35 45
11. A.Demirspor 35 44
12. Samsunspor 35 42
13. Kayserispor 35 41
14. Ankaragücü 35 39
15. Karagümrük 35 37
16. Konyaspor 35 37
17. Gaziantep FK 35 35
18. Hatayspor 35 34
19. Pendikspor 35 33
20. İstanbulspor 35 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 33 72
2. Göztepe 33 69
3. Sakaryaspor 33 57
4. Bodrumspor 33 56
5. Ahlatçı Çorum FK 33 56
6. Kocaelispor 33 55
7. Bandırmaspor 33 50
8. Boluspor 33 50
9. Gençlerbirliği 33 50
10. Erzurumspor 33 44
11. Ümraniye 34 43
12. Manisa FK 33 40
13. Keçiörengücü 34 40
14. Tuzlaspor 33 37
15. Adanaspor 33 36
16. Şanlıurfaspor 33 35
17. Altay 34 10
18. Giresunspor 34 7
Takımlar O P
1. Arsenal 36 83
2. M.City 35 82
3. Liverpool 36 78
4. Aston Villa 36 67
5. Tottenham 35 60
6. Newcastle 35 56
7. Chelsea 35 54
8. M. United 35 54
9. West Ham United 36 49
10. Bournemouth 36 48
11. Brighton 35 47
12. Wolves 36 46
13. Fulham 36 44
14. Crystal Palace 36 43
15. Everton 36 37
16. Brentford 36 36
17. Nottingham Forest 36 29
18. Luton Town 36 26
19. Burnley 36 24
20. Sheffield United 36 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 34 87
2. Girona 34 74
3. Barcelona 34 73
4. Atletico Madrid 34 67
5. Athletic Bilbao 34 61
6. Real Sociedad 34 54
7. Real Betis 34 52
8. Valencia 34 47
9. Villarreal 34 45
10. Getafe 34 43
11. Deportivo Alaves 34 41
12. Sevilla 34 41
13. Osasuna 34 39
14. Las Palmas 34 37
15. Celta Vigo 34 34
16. Rayo Vallecano 34 34
17. Mallorca 34 32
18. Cadiz 34 26
19. Granada 34 21
20. Almeria 34 17