25.07.2012, 07:28

Canımız niye yanar

 Yazar Nuray Mert iki gün önceki yazısında, (arkasına PKK’yı almış) BDP’nin verdiği mücadelenin ‘haysiyet mücadelesi’ olduğunu, bir gün sonra Radikal Gazetesi’nden Koray Çalışkan ise(arkasına PKK’yı almış) BDP mücadelesinin hepimizi ilerde sefasını süreceğini örnek bir demokrasi kavgası verdiklerini söyledi.

Amerikan Kürtçülüğü’ne soyunmuş onlarca yazar çizer aydınımızın trajedisidir bu. Amerikan Kürtçülüğü’nün bu etnik milliyetçilik kavgasında on yıllardır evrensel hukuk değerlerini utanmazca kullanıp bitirmiş olmalılar, ki, dikkat edin, şimdi dahi kişisel daha‘samimi’ ‘değerleri’ devreye sokmaya başladılar, ‘sefasını sürmek’ ‘haysiyet’ gibi..

Aslında bu cümleler her Boğaziçili, Radikalcı ya da Bilgi üniversiteli Amerikan Kürtçüleri için yeni geldiğimiz bir aşamayı gösteriyor..

Boğaziçili ve Bilgi Üniversiteli nerdeyse her kalem ‘ulusal değerleri’ küçümserken ‘etnik hakları’ baş tacı etmek için az mı gayret gösterdi.. Ve ilk günden bugüne Amerikan Kürtçülüğünü desteklemek için en büyük ve tek büyük şiarları İnsan hakları, evrensel özgürlük değerleri gibi şablon lafları bolca sloganlaştırıp kullandılar.. Şimdi görüyoruz ki işi ‘samimiyet’ algılarına kadar indirgemiş durumdalar..

Öyleyse biz de samimiyetten gidelim, samimi insanlar önce kendi topraklarının ‘ulusal değerleri’ üzerine birkaç özenli laf eder, sonra, azınlıkmış etnikmiş laf eder.. Kendi ulusal değerleri konusunda aşağılayıcı ve küçümseyici ifadeler kullanan insanların ‘etnik’ daha da ötesi Amerikan Kürtçülüğüne siyasi yatırım yapmalarını hiç kimse bugüne kadar bu yüzden ‘samimi’ bulmamıştı..

Tekrar açarak söyleyelim, bugün konuşmaya artık saygı, içtenlik, haysiyet, sefa sürme gibi daha kişisel değerleri devreye sokmaya çalışanların nasıl bir psikoloji içine girdiklerini kestirmemiz mümkün değil, ancak bu yazarların daha önceleri yaşadıkları toplumun cumhuriyet, ulus, yurttaşlık gibi evrensel siyasi değerlerini koruyan kollayan sakınan birkaç ifadesini görmüş olabilseydik, bu samimiyetlerine bir parça katılabilirdik..

Amerikan Kürtçüleri ülkemizde suyun akışını görüp pozisyon belirlediler, tıpkı Davutoğlu gibi.. Davutoğlu bu denli saldırgan değildi, Arap dünyası rejimlerinin yıkılarak değişime gittiğini gördü ve siyaset değişikliği yaptı, bu büyük yıkımın önünde durmadı, tam tersine, suyun akış yönüne doğru Amerikancı kardeşleriyle şişme botlarına binip rafting macerasına başladılar..

Nehri akıtan Amerikan ve Avrupa politikaları, kim karşı koyabilir? Aynı şişme botları binerseniz, hem kişisel özgürlük kahramanı olursunuz, hem büyük yazar olursunuz, hem sizler gibi şişme botlara binmiş uluslar arası sivil kurumlarla, medya patronlarıyla, AKP’yle,maceracı romantik solcu batılı politikacılarla her şekilde ağırlanır baş tacı edilirsiniz..

AKP’nin açılımları işte geldi nehrin ayrılma noktasında nihayete erdi, çünkü özgürlük taleplerinin tam bir bölünmeye ayrışmaya gittiklerini bizatihi masaya oturunca yani pazarlıklar sonucu gördüler ve birden geri adım attılar..

Ve son manzaramız, sınırlarımız kan gölü, kimyasal silahlar konuşulmaya çoktan başlandı ve topraklarımızda utancından bin yıl kalkamayacağımız başka bir ülkeye karşı silahlı örgütler kurup besleyip silahlandırdık..

Ne diyelim, başta Amerikan Kürtçüleri, Amerikancı yandaş yazarlar, insanlığa hayırlı olsun..

Onbinlerce insan ölürken meseleye teknik bakan bu arkadaşların bunca ölüm karşısında nasıl bu kadar rahat kalem oynattıklarına ve acıdan ağrıdan üzüntüden bu kadar soğuk uzak bir üslup kullandıklarına hala şaşırıyoruz..

Eğer sorun daha insani temelli konuşulmaya başlanıyorsa, çekilen ve çekilmekte olan acıları da yeniden hatırlamamız gerekir..

Canımız Niye Yanar ağrı ve acılar üzerine bilimsel bir kitaptır, eğer insan vücudu, acı ve ağrıyı bilmeseydi, vücudu her türlü tehlikelere rahatlıkla atabilecekti, yani acı, bedenimizi korumanın kalkanı gibidir..

Acı duymuyorsanız istediğiniz denli riskli tehlikeli anlaşılmaz karışık vurdum duymaz savurganca sonsuzca lafları rahatlıkla kullanabilirsiniz, Amerikan Kürtçülüler’inin bugüne değin yaptığı gibi, onlarca yıldır bizlerin yüreği ağzımıza gelirken onlar iç savaş kışkırtmalarını dahi vurdumduymazlıkla karşıladılar..

Herkes bir kez dişçiye uğramıştır, yüksek devirli diş matkaplarının acısını bilmeyen mi var? Niçin dişlerimizi her akşam paranoyak gibi temizleme delisiyiz, çünkü, acı bize büyük bir öğretmendir.. Acıyı yaşayan bir daha yaşamamak için uğraşır.

Ama mesela bitkilerin acı çekmediği iddia edilir, çünkü ağacın kollarını kessen de yine genlerinde yazılı milyonlarca dalı fidanı yeniden büyür, oysa insanın iki kolu iki bacağı vardır birini kaybederse acısıyla elinde kalan tek koluna daha bir özenli sakınarak davranır.

Ancak görüyoruz ki Amerikan tezlerine bağlı üniversite hocalarımız habire paso eğitim-öğretim akışı düzeniyle genlerinde yazılmış gibi sonu tükenmez mezunlar vermeyi bitmeyen duygusuz hissiz teknik analizlerini kaldıkları yerden sürdürüyorlar..

Mesela kırk ayağımız olsaydı bir ayağımız koptuğunda o kadar derin acı hissetmezdik, çünkü geriye nasılsa 39 bacak kaldı derdik.. Mesela ağacın milyonlarca yaprağı vardır, şayet ağacın şehit anneleri gibi tek bir yaprağı olsaydı ve ağacın o tek yaprağını yolarak yiyen keçiye karşı korkumuz daha büyük olurdu..

Korkudan ve acıdan mutlak bağımsız, korkuyla ve acıyla hiç işi olmayan onlarca Amerikan Kürtçüsü yazarı yıllardır artık yakından tanıyorsunuz..

Diyeceksiniz ki AKP hükümeti artık bunları da yasaklamaya konuşturmamaya başladı.. Doğrudur.. Sizler bilmezsiniz, bunlar Amerikan ırkıdır, hayvanlar birbirlerini boynuzlamasın diye boynuzlarını keserler..

Boynuz kesmede bizim köyün adetleri ya testeredir ya pense ya da en çok uygulanan metod ‘kostik’ iledir. Kostik annelerinizden bildiğiniz naftalinin tıpkısıdır ancak asitlisidir.. Suyla bulamaç yapıp sürdüğünüzde sürülen yeri yakarak yok eder..

(İlk gençlik yıllarında duvar afişleri için köy pazarlarına gidip bu kostikten alırdık, elinizi asla sürmeden, çünkü derinizi yakarak soyar, bir sopayla karıştırır ve önce duvara sonra afişin üstüne sürerek duvara yapıştırırdık..)

Kostik’in meralarımıza faydası şudur.. Boynuzlu sığırlar boynuzlarına güvenip dayılanmaya ve birbirlerini boynuzlamaya başlar, böylelikle hayvanların huzuru bozulur ve sağlıklı bir şekilde otlayamazlar.. Ot verimi düşer..

İkincisi boynuzlu hayvanlar birbirlerini yaralar ve deri, et ve süt kaliteleri düşer..

Üçüncüsü çok önemli, boynuzları kesilmemiş hayvanlar sürü içinde ‘üstünlük’ ‘liderlik’ yarışına girerler, gün boyu otlaması gereken hayvanlar otlamayı bırakıp gün boyu sürünün başına kim geçecek kavgası verir..

Karadeniz köylerine en iyi uyum göstermiş sığır cinsi Jersey’dir.. Bugün Karadeniz’de Jersey dendiğinde evlattan öndedir.. Uzaktan kaburgaları görülüyor ve memeleri balon gibi şişkin ve gözleri geyiklerden eşeklerden dahi güzelse, bilin ki Jersey’dir..

Jersey ırkı gezmeyi de sever Karadeniz’in dağ bayır tepe mera yaylalarında bolca görürsünüz..

Bugün yediğiniz peynirlerin yüzde ellisi değil yüzde doksanı Amerikan süt tozu hazır alınarak üretilir, bugün yediğiniz bir çok tatlı üründe Amerika’dan bolca ithal edilen mısır şurubu kullanılır, bugün, en önemlisi, hakiki tereyağı bulmanız köyüne kadar çıkmadan mümkün değildir çünkü yine dışarıdan getirilen krema kullanılır, Türkiye genelinde tereyağların yüzde ellisi değil yüzde doksan beşi krema kullanılarak üretilir..

Hakikisini arıyorsunuz Karadeniz yaylarına çıkıp elindeki değnekle birkaç Jerseyini otlaması için merasına götüren kocakarı teyzeleri bulmak zorundasınız..

Köylerimizde artık sığır yok desek yeridir, yirmi yıl önce iki bin büyük baş gördüğümüz yamaçlarda tek tük dahi kalmadı, hiç yok.. Yani köylerimizde sığırların boynundaki çıngırak sesinden de kalmadı.. Daha da kötüsü köylerimizde kemre (mayıs, tezek) kokusu kalmadı.. Saatlerce köy köy dolaşıyorsunuz yollarda bir sığır kemresi bulamıyorsunuz, kemre olmayan köy mü olur, oluyormuş..

Jersey sığırlar, lahana, mısır, ladin, hamsi, kemence, futbol gibi artık kutsallık atfedilen bir Karadeniz tanrısına çoktan dönüştü..

Jerseyleri niye anlattım, daha yeni geldim köyden, her kocakarının önünde iki bilmediniz üç tane sığır güdüyor.. Her birinin de gözleri doyulmaz güzellikte ve her birinin boynuzları başka güzel, o boynuzların hepsi tığ işi yünlü el işleriyle süslenmiş, nazar boncukları asılmış..

Arabayı durdurup, teyze, nerde görsek sığırları, hiçbirinin boynuzları kesilmemiş, hepsinin maşallah boynuzları yerinde, niye, diye sordum..

Teyze: senin dediğin eskidendi bin tanesi birden dalardı yaylaya, girerdiler boynuzlarıyla birbirine, şimdi üç tane kalmış, biri anası biri danası biri düvesi, niye boynuzlasınlar birbirlerini (biri annesi biri oğlu biri kızı demek istiyor).

Sonra bastık arabaya vurduk yola, kendi anasına danasına düvesine boynuz vurmayan sığırın da bir haysiyeti var demek, derken Teyze peşimizden bağırdı, ‘dur uşağım dur bakayim..’, durduk..

Teyze bize elinde sopa sinirle çıkışarak: Habu soruyu bağa niye sordun, siz benimle dalga mı geçmeye geldiniz, ben deli miyim, benim aklim yok mudur?’

Neyi sorduk ki teyze bu kadar delilendin, teyze: anasi danasi düvesi ailesidir niye boynuzlasin birbirini, bunu bilmeyecek ne var da sordunuz bana, siz kafayi mi yedunuz?

Ne diyeyim teyzeye nasıl anlatayım, bunu bilmeyenler var teyze, anasi danasi düvesi çoktan birbirine düşman… Bu şehrin siyasi kavgası.. Köye gelince bu kavgada yanımızda gelmiş işte. Biz de bu yüzden sorduk diyeceğim.. Ama hangi basit anlaşılır cümlelerle bunu Maçka

Livera’nın yaylasında kocakarı teyzeye anlatacağım..

İşte bu aile kavgasını sadece teyzeye değil okumuşuna yazmışına kimseye anlatamadığımız için canımız yanar..

Zekası olmayan varlıklar acıyı zekası olanlar gibi hissetmez..

İşte görüyorsunuz, Suriye kan gölüne dönmüş, Barzani birkaç kasabayı bir günde kapmış.. Ve her akşam TV’lerde playstation oynar gibi yazarlarımız, etnik deyip mezhep deyip ordular yapmış birbirlerine kırdırıyorlar. Ertesi gün, game over, yeniden başka bir oyun..

Savaşın ortasında oyun oynar gibi konuşuyorlar..

Nerden öğrendiler bu hissizliği.. Kim öğretti bu yazarlarımıza bir savaşın ortasında atari oynar gibi rahat konuşmayı..

Ölümü, insanı, acıyı, ağrıyı, üzüntüyü yaşamış tatmış olsalardı, bir bilgisayar oyunu kadar rahat konuşabilirler miydi bir kanlı savaşı.. Bin yıl anası danası düvesi aynı meralarda aynı yaylalarda otlamış olduklarını bilen bir tarih toplum kültürleri olsaydı, bu kadar rahat Amerikan silahlarıyla birbirlerini boğazlayabilirler miydi?

Nasıl bir fikir haysiyetidir bu, savaşın ortasında bir bilgisayar oyunu oynar gibi sefasını sürüyorlar…

Nihat Genç

Yorumlar (0)
15
açık
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 37 99
2. Fenerbahçe 37 96
3. Trabzonspor 37 64
4. Başakşehir 37 58
5. Beşiktaş 37 56
6. Kasımpasa 37 53
7. Alanyaspor 37 51
8. Sivasspor 37 51
9. Rizespor 37 50
10. Antalyaspor 37 48
11. A.Demirspor 37 44
12. Samsunspor 37 43
13. Kayserispor 37 42
14. Konyaspor 37 41
15. Gaziantep FK 37 41
16. Ankaragücü 37 40
17. Hatayspor 37 38
18. Karagümrük 37 37
19. Pendikspor 37 37
20. İstanbulspor 37 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 34 75
2. Göztepe 34 70
3. Sakaryaspor 34 60
4. Bodrumspor 34 57
5. Ahlatçı Çorum FK 34 56
6. Kocaelispor 34 55
7. Boluspor 34 53
8. Gençlerbirliği 34 51
9. Bandırmaspor 34 50
10. Erzurumspor 34 44
11. Ümraniye 34 43
12. Manisa FK 34 40
13. Keçiörengücü 34 40
14. Adanaspor 34 39
15. Şanlıurfaspor 34 38
16. Tuzlaspor 34 38
17. Altay 34 10
18. Giresunspor 34 7
Takımlar O P
1. M.City 38 91
2. Arsenal 38 89
3. Liverpool 38 82
4. Aston Villa 38 68
5. Tottenham 38 66
6. Chelsea 38 63
7. Newcastle 38 60
8. M. United 38 60
9. West Ham United 38 52
10. Crystal Palace 38 49
11. Brighton 38 48
12. Bournemouth 38 48
13. Fulham 38 47
14. Wolves 38 46
15. Everton 38 40
16. Brentford 38 39
17. Nottingham Forest 38 32
18. Luton Town 38 26
19. Burnley 38 24
20. Sheffield United 38 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 37 94
2. Barcelona 37 82
3. Girona 37 78
4. Atletico Madrid 37 73
5. Athletic Bilbao 37 65
6. Real Sociedad 37 60
7. Real Betis 37 56
8. Villarreal 37 52
9. Valencia 37 48
10. Deportivo Alaves 37 45
11. Osasuna 37 44
12. Getafe 37 43
13. Sevilla 37 41
14. Celta Vigo 37 40
15. Las Palmas 37 39
16. Rayo Vallecano 37 38
17. Mallorca 37 37
18. Cadiz 37 33
19. Granada 37 21
20. Almeria 37 18