Penturk Haber
2016-09-11 13:58:52

TÜRKİYE'NİN KIBRIS'TAKİ GARANTÖRLÜĞÜ KORUNMALIDIR

11 Eylül 2016, 13:58

 Bugünlerde dış politikada dikkatimiz neredeyse tümüyle Suriye ile beraber ABD, AB ve Rusya ile ilişkilere odaklanmış durumda.

Makul bir gerekçe olarak karşımızda Suriye'ye düzenlenen Fırat Kalkanı Harekâtı bulunuyor.

Ancak dış dünya öylesine birbirine bağlanmış bir yapıdadır ki bir yerde yaşayacağınız çöküntü veya kayıpların diğer pek çok alanı ve ülkeler arası ilişkilerinizi etkiler ve neticede bu etkilerin asıl yansımasını ülke içerisinde de görmeye başlarsınız.

İşte böylesi bir zamanda Kıbrıs'ta nelerin olup bittiği çok önemlidir.

Zira 2015 yılından bu yana Kıbrıs'ta iki kesim arasında, adada nihai bir çözümün sağlanması amacıyla görüşmeler yürütülüyor.

Pek çok başlıkta ilerleme kaydedildiği ifade edilen görüşmelerin genel çerçevesinin daha önce de gündeme gelen ve hem Türk kesiminde, hem de Rum kesiminde oylamaya sunulan ancak kabul edilmeyen Annan Planı esas alınarak çizildiğini görüyoruz.

Peşinen söylemek gerekirse adada yürütülen görüşmelerin iki bölgeli, iki milletli, iki devletli bir çözüme ulaşılmasından daha çok AB'nin ağırlığının bulunacağı ve bu nedenle de Türk kesimi ile beraber Türkiye'nin elinin zayıflayacağı bir sonuca doğru gitmekte olduğu anlaşılıyor.

Daha açıkça ifade edersek, 1960 yılından bu yana Kıbrıs'ta garantör ülke olarak bulunan Türkiye'nin bu hakkı elinden alınmak, Kıbrıs Türklüğü ile Türkiye arasındaki "hukuki bağın" koparılması istenmektedir.

Bu plan için seferber olansa sadece AB, Yunanistan ve Rum kesimi değil, aynı zamanda ABD ve İsrail'dir.

Zira Kıbrıs'ın bulunduğu Doğu Akdeniz'in, Ortadoğu ile beraber Güney Avrupa ve Kuzey Afrika'yı kontrol edebilen bir coğrafyada bulunması, uluslararası suların birbirine bağlantı noktaları üzerinde ağırlığının olması ve son olarak günden güne artan keşiflerle beraber zengin petrol-doğalgaz yataklarına sahip olduğunun anlaşılması dikkatlerin Kıbrıs üzerinde odaklanmasına sebep oluyor.

* * *

İşte bu nedenle Kıbrıs'ın Türkiye için önemi:

1-Adada bulunan Türk varlığının korunması,

2-Türkiye'nin güney sahasından doğabilecek milli güvenlik risklerinin ortadan kaldırılması,

3-Türkiye'nin, Doğu Akdeniz'deki meşru haklarının korunması,

Başlıklarında öne çıkıyor. Adada bulunan Türk askerinin varlığı, bu başlıklar çerçevesinde önemlidir ve anlamını bulmaktadır.

Durum böylesine hayati derecede önem taşırken, Kıbrıs'tan, Türkiye'nin garantörlüğünün kaldırılması sadece tarihi değil, aynı zamanda hayati derecede büyük bir hata olur.

Kaldı ki adada yürütülen müzakerelerden gelen bilgiler bu hataya düşülmek üzere olunduğu durumunu ortaya çıkarıyor.

ABD ve AB'nin ısrarla "bir an önce çözülsün" diyerek baskı kurduğu müzakerelerde, garantörlük bahsinde köşeye sıkıştırılan KKTC'nin, Rum kesimine son olarak "1960 garantörlük sistemi yerine, garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'den oluşan çok uluslu bir güç planını tartışmayı" önerdiği, buna karşılık olarak Rum kesiminin ise "Türkiye, İngiltere ve Yunanistan'ın ittifak anlaşmasını imzalamasını ancak ortak güce başka ülkelerin asker vermesini" şart koştuğu bilgileri gelmektedir.

Peşinen ifade etmek gerekirse Türkiye hem Kıbrıs Türklüğünün, hem de kendisinin hayati çıkarları için Rum kesimin teklifini kabul etmesi asla mümkün değildir.

Kıbrıs'taki Türk askeri varlığının bulunmadığı hiçbir çözüm formülü kabul edilemezliği bir yana, adada sağlanmak istenilen barışın tesis edilemeyeceği ve bu nedenle de Kıbrıs Türklüğünün (başlangıçta olmasa bile zamanla) azınlık konumuna sokulabileceği tehlikesini barındırmaktadır.

Adanın diğer garantör ülkelerinden olan Yunanistan, zaten Rum kesimi hukuksuz bir şekilde de olsa AB'ye üye yapılmasından dolayı rahattır. İngiltere'nin ise hâlihazırdaki derdi adada bulunan üslerinin varlığını korumakla sınırlıdır. 

Dolayısıyla Türkiye'ninki kadar bu iki ülke garantörlük bahsine "hayati" derecede önem vermemektedir.

Ancak bu durum Türkiye'nin de diğer garantör ülkeler gibi bir çırpıda, garantörlük haklarından vaz geçebileceği, başkaları istiyor diye bu koşulu yerine getireceği anlamına asla gelmez.

Bu anlamda Türkiye'yi yöneten siyasi iktidarın bir türlü netlik kazanmayan Kıbrıs politikası kuşku uyandırıyor. 

* * *

Hatta geride bıraktığımız aylarda "adadan Türk askerlerini çekebileceği" izlenimini verircesine, AKP iktidarı bazı askeri birlikleri Kıbrıs'tan, PKK'ya karşı verilen askeri mücadele bahane göstererek, Doğu ve Güneydoğu'da bulunan bazı il ve ilçe merkezlerinde kaydırmıştır.

Sanki Türkiye'de başka askeri birlik yokmuş gibi Kıbrıs'tan asker takviyesi yapılması, uluslararası ilişkiler temelinde değerlendirildiğinde Rum kesimi ve adada garantörlüğü bulunan ülkelerle birlikte diğer çevrelere de ne yazık ki "adadan askerlerimizi çekmeye hazırız" mesajı verildiği algısını uyandırmıştır.

Hatta son derece derin kaygı ve tartışma uyandıran bu olay sonrası, konu ile ilgili MHP İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter, Başbakanlığın cevaplaması istemiyle bir soru önergesi vermiş, "Türkiye'nin KKTC'de bulunan çok iyi eğitimli er ve erbaşlardan oluşan taburunun Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesine gönderildiği doğru mudur? Doğru ise bu taburun adadan çekilmesinin sebebi nedir? Türkiye'nin Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesine gönderebileceği eğitimli başka taburu yok mudur?" sorularını yöneltmiştir.

Bu makul ve kamuoyunun da cevabını merak ettiği soruya, araştırmalarımıza göre Başbakanlık henüz bir cevap verebilmiş değildir.

Diğer yandan yakın zaman öncesinde Rum kesimi ve Mısır arsında imzalanan "enerji işbirliği anlaşması" da Kıbrıs ile birlikte Doğu Akdeniz'de sergilenmek istenilen oyunu ele vermektedir.

İki kesim arasında imzalanan anlaşma sonrası değerlendirmede bulunan Mısır Petrol Bakanı Tarık el Molla, "Bu Doğu Akdeniz gazının bir bütün haline getirilmesi projesinin bir parçası." İfadelerini kullanmıştır.

Kısacası adada çözüm için üzerinde baskı kurulan KKTC ve Türkiye iyi niyet adına son derece hayati yanlışlar yaparken, Rum kesimi ise henüz bir çözüme ulaşılmamış olmasına rağmen KKTC ve Türkiye'nin, Doğu Akdeniz'deki egemenlik haklarını yok sayacak ne kadar adım varsa atmaktadır.

Buna kesinlikle müsaade edilmemeli, Türkiye'nin 1960 anlaşmasından doğan Kıbrıs üzerindeki garantörlük hakları korunmalı ve adadaki Türk askeri varlığının sürekliliği korunmalıdır.

Kıbrıs'ta yapılan yanlışların nasıl sonuçlar verdiği tarihi tecrübelerle beraber sabittir.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.