Bu nedenle, iktidar partisinin “ne kadar demokrat” olduğu, muhalefete ve eleştiriye “ne kadar tahammül ettiği” ile doğru orantılıdır. Muhalefeti susturmaya çalışmak otoriter yönetimlerin tercih ettiği bir yöntemdir.
Pendik yerel siyasetinde son iki yıldır en çok konuşulan konulardan birisi, Pendik Belediyesi'nin 23 Nisan İhalesinde yaptığı yolsuzluktur.
Belediye yönetimi bu olayda "Pendik halkının paralarını, partili yandaşlara haksız yere aktarırken" suçüstü yakalanmıştır. Gerçekten de, 23 Nisan festivali için davet edilen ama gelmeyen protokol konuklarının uçak ve otel ücretleri, “gelmiş gibi gösterilerek” belediye kasasından ödenmiştir.
Bu yolsuzluk olayının ilk gündeme geldiği günden beri belediye başkanı Salih Kenan Şahin, çok kötü bir sınav vermiş, yolsuzluğun üzerine gideceğine, yolsuzluğu dile getirenleri “nasıl sustururum” gayreti içine girmiştir.
Sayın başkan, susturma hamlelerine, önce bu konuyu haber yapan yerel basın mensupları aleyhine suç duyurusunda bulunmakla başlamış, yolsuzluğa ilişkin soruşturmayı iki yılda bitiremeyen savcılık, başkanın gazeteciler aleyhine yaptığı suç duyurusu üzerine, gazetecilere “soruşturmanın gizliliğini ihlal ettikleri” gerekçesiyle apar topar dava açmıştır.
CHP'nin yolsuzluğun üzerine gitmesinden, CHP il başkanının Pendik’e gelerek, bu konuda basın açıklaması yapmasından da rahatsız olan belediye başkanı Salih Kenan Şahin, İl başkanı Oğ8uz Kaan Salıcı ve CHP Pendik İlçe başkanı Halit Temiz aleyhine "yargıyı etkiledikleri" iddiası ile suç duyurusunda bulunmuştur.
Savcılık, bu suç duyurusu üzerine soruşturma başlatmış ve soruşturma sonucunda CHP il başkanı ve ilçe başkanının bir suç işlemediği kanaatine vararak, “takipsizlik kararı” vermiştir. Savcı, sadece takipsizlik kararı vermemiş, aynı zamanda belediye başkanı Salih Kenan Şahin'e demokrasi ve hukuk dersi vermiştir.
Lafı çok uzatmadan sözü savcıya bırakalım:
"… Pendik Belediye başkanı olarak görev yapan ve uzun zamandı siyasetin içinde bulunan müştekinin, siyasetin gereği olan bu tarz eleştirilere ve hesap sorabilmelere rıza göstermesinin gerektiği, hakaret ve aşağılama olmadığı sürece muhalefetin bu tarz eylemlerinin suç oluşturmayacağı, belediye başkanının bu durumu bilmesinin gerektiği, buna rağmen yapılan suç duyurusunun dayanaksız ve temelsiz olduğu, şüpheliye isnat edilen suçların Türk Ceza Kanunu’nda karşılığının bulunmadığı, ….”
Savcılığın bu cesur ve doğru kararı, Şubat ayı meclis toplantısında da gündeme gelmiş ve AKP Grup başkanvekili Sayın Yahya Tunç, “başkanın savcılığa başvurma hakkı olduğunu” belirterek “demokrasinin tam da bu olduğunu, savcılığın soruşturma yaptığını ve dava açmaya gerek görmediğini” belirtmiştir.
Tabi, eğer dünya 50 yıl önceki demokrasi anlayışında olsaydı Yahya Tunç’un açıklamasını doğru sayabilirdik. Ama insan haklarının, ifade özgürlüğünün bugün dünyada geldiği aşamaya baktığımızda bunu söylemenin imkanı yoktur.
Sayın Yahya Tunç’a en güzel cevabı, geçen hafta “Türkiye’de ifade ve medya özgürlüğü” konulu konferasta konuşan Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland vermiş. Basından takip edebildiğim kadarıyla, Jagland mealen “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin son yıllardaki kararları ile de vurgulanan anlayışla, siyasetçilere, gazetecilere, yazarlara dava veya soruşturma açılabilmesi onlar üzerinde ‘caydırıcı etki’ yapmakta, ve ilgililer bu risk nedeniyle ifadelerini açıkça dile getirememektedirler. Bu durumun kendisi bizatihi ifade özgürlüğünün ihlali olarak kabul edilmelidir.” demiştir.
Neyse, biz boşa konuşuyoruz. Dünyanın insan haklarındaki güzergahı ile AKP’nin Türkiye’yi soktuğu güzergahın birbirine zıt olduğu ortadayken, Pendik Belediye Başkanından demokrasi ve ifade özgürlüğü konusunda daha iyi bir karne beklemek hayalcilik olur.