Penturk Haber
2013-01-03 07:43:40

SEYYİD AHMET ARVASİ

03 Ocak 2013, 07:43

 15 Şubat 1932’de Ağrı’nın Doğubeyazıt kasabasında doğmuştur. Ailece Van'ın Bahçesaray kasabasına bağlı Arvas köyündendir. Muhitlerinde bu köyün adına izafeten 'Arvasiler' olarak tanınırlar. Soyadı kanunu çıktıktan sonra köylerinin adı soyadları olmuştur.
1952 yılında Erzurum Öğretmen Okulu'ndan mezun oldu. Bir süre ilkokul öğretmenliği yaptı. 1958'de Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü'nü bitirdi. Sırayla Balıkesir, Bursa ve İstanbul'daki Eğitim Enstitülerinde hocalık yaptı. 1979 yılında emekli oldu. Aynı yıl Milliyetçi Hareket Partisi Genel İdare Kurulu'na seçilerek, bu partideki görevine, 12 Eylül 1980 darbesine kadar devam etti. 12 Eylül mahkemelerinde yargılandı.
Büyük dava adamı Arvasi, Mamak zindanlarında bile inançlarından ve fikirlerinden taviz vermemiştir. Beraber tutuklandığı partili yöneticilere:
 ‘’Ülkücülük sadece bir inanç değil, bir kimlik değil, her türlü baskılara, zulümlere karşı sönmeyen, söndürülemeyecek olan bir meşaledir.’’ diyerek moral ve sabır telkin etmiştir.
Seyyid Ahmet Arvasi 56 yıllık ömrünü davasına adamıştı. 31 Aralık 1988 tarihinde İstanbul Erenköy'deki evinde sabah saat 11’de ruhunu teslim ederken bile daktilosunun başındaydı. Sürekli okuyan, araştıran, yazan, anlatan, öğreten bir insandı. Dürüstlüğü, çalışkanlığı ve ilmi yüksekliği ile tanınmış, inandığı gibi yaşamış, yaşadığını anlatmıştır.
********************************************************
Arvasi Hoca; İslam’ın ve Türk’ün aşığı idi. Türk Milleti’ne düşmanlığın İslam düşmanlığına eş olduğunu, Anadolu’da Türkler güçlü olduğunda bütün Müslümanların rahat olduğunu, Anadolu’dakiler güçsüz olunca İslam dünyasının sömürüldüğünü tespit etmişti.
Aydınlar Ocağı'nda verdiği bir konferansta konferansı yöneten kişinin Türk-İslam Ülküsünden rahatsız olduğunu hissettirmesi üzerine "ben Afrika'nın ortasında dünyaya gelmiş ve bu akla da sahip olsaydım tereddütsüz Türk Milliyetçisi olurdum. Çünkü ben Türk Milletinin de, İslam Alemin de, mazlum milletlerinin de kurtuluşunun Türk milliyetçilerinde, Türk - İslam Ülkücülerinde olduğuna amentüye iman ettiğim gibi inanıyorum" dediği anlatılır.
Arvasi Hoca’ya göre; Ülkücü, Türk-İslam Ülküsüne gönül veren egolarından arınmış idealist adamdır.
Ülkücünün özellikleri şunlardır:
-İMAN ADAMIDIR: O, kendi kültür ve medeniyetini dünü ve bugünü ile dosdoğru ve ecdada layık biçimde bilir. Saptırmadan ve taviz vermeden gelişme yollarını açar, gelecekte ulaşcağı hedefleri en berrak şekilde kafasında ve vicdanında billurlaştırır.
-AŞK ADAMIDIR: Ülkücü için aşk, davasını arkadaşları arasında sosyal bir heyecan halinde duymaktan ziyade, tek başına kalındığı, çetin şartlar altında yaşanıldığı, ihanet ve kahpeliklere uğranıldığı zaman dahi asla ümitsizliğe düşmeden, büyük bir şevkle davanın yükünü omuzlarına alabilme ülkü ve ihtirasını kendinde bulabilmek demektir.
-AKSİYON ADAMIDIR: aksiyon, davaya imanın ve bundan doğan heyecanın birleşerek şuurlu ve planlı bir iş ruhuna ulaşması demektir. Davayı başarıya götürecek mutlak ve tükenmez aktivite manasına gelir. Ecdadımızın dediği gibi, ‘’iman, ilim, ihlas ve ameli gerektirir’’ , yani iman bilmek, inanmak, yapmak ve yaşamaktır. Türk- İslam Ülkücüsü, asla boş oturmaz ve miskince yaşamaz.
-KARAKTER ADAMIDIR: karakter, davasını, bir iman, aşk ve aksiyon halinde herkesten önce kendinde yaşatma şuur ve iradesidir. Kendini, ülküsünün müşahhas bir temsilcisi haline getirmeye gayret eder. Konuşmaktan çok yaşayışı ile davasını savunur. Bu nokta çok önemlidir. Karakter, fikirle davranışlar arasındaki ahenk ve intibakı ifade eden bir ahlak terimidir.
Arvasi Hoca’ya göre davanın en çetin yanı; onu yaşamak ve bir hayat üslubu olarak şahsiyetine mal etmektir. Diyor ki; ‘’Bu zorlu bir irade savaşını gerektirir. Türk-İslam Ülküsü’ne düşman olan çevreler en çok doğacak bu irade savaşından korkarlar. Bu sebepten onlar, ellerinden geldiğince bizim bu azim ve irademizi çökertmeye çalışırlar. Bizi alaylarla, tehditlerle, iftiralarla ve dedikodularla yıldırmaya çalışacaklardır. Bütün bunlara direnmek ve tahammül etmek zorundayız. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle ‘’kınayanların kınamasına aldırmadan’’ nasıl inanıyorsak öylece yaşamalıyız.
*******************************************************
Arvasi Hoca’nın ısrarla üzerinde durduğu tehlike, emperyalizmin insanlarımızı birbirine düşürmek ortaya koyduğu oyunlardır. Diyor ki;
‘’Biz iddia ediyoruz ki, emperyalizm, Türk ve İslâm dünyasını yutmak için en az iki asırdan beri korkunç bir tertibin içindedir. Bir taraftan kültür emperyalizmi ile vatan çocuklarını din ve milliyetine yabancılaştırarak kendi emellerine hizmet edecek kadrolar hazırlamakta, diğer taraftan din ve milliyet duygularını, her şeye rağmen terk etmeyen çocuklarımızı da bir birine düşürmeyi planlamaktadır. (...) "
Düşman, karşısındaki güçleri parçalayarak, onları birbirine düşürerek, kolay yutulur lokmalar durumuna sokmak ister. Meselâ, sanki bir insan, hem dindar, hem milliyetçi, hem medeniyetçi olamazmış gibi, bu değerleri birbirine zıt programlar durumuna sokarak, hiç yoktan çatışan güçler meydana getirir. Bu oyunlarını, o kadar ustaca plânlarlar ki, tertiplerini anlamak için bazen olayların üzerinden elli veya yüz yıl geçmesi gerekiyor. (...) ’’
"O hâlde, Türk milliyetçisine düşen iş, bütün varlığı ile bu oyunu bozmak olmalıdır. Bu ülkede, sunî olarak güya Türkçü ve güya İslamcı cepheler meydana getirmek isteyen hain ve kahpe oyunların karşısına, bir Müslüman Türk olarak ve tarihine yaraşır biçimde çıkmalıdır.’’
Arvasi Hoca’nın bu sinsi oyunu bozmak için ortaya koydu yegane çözüm; Türk-İslâm kültürüne, Türk-İslâm medeniyetine, Türk-İslâm Ülküsü'ne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslâm aşk ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslâmiyet'i ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan, dünya Türklüğü'nün, İslâm dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olamaya namzet bir gençlik yetiştirmektir.
********************************************************
Seyyid Ahmet Arvasi, memleketimizi bölmek ve parçalamak için sürekli körüklenen Alevi-Sünni meselesi konusunda özetle şu görüşlere sahiptir:
‘’Alevi’’ kelimesi lugat manası itibariyle İslam’ın yüce halifelerinden İmam-ı Ali (radiyallahü anh) hazretlerine mensubiyet ifade eder. En saf ve berrak manası ile Hazreti Ali’nin soyundan olan veya yolundan giden demektir. Sünni kelimesi, Şanlı peygamberimiz Hz. Muhammed’in yüce sünnetine uyan ve O’nun mübarek yolundan giden demektir.
Gerçek bir müminin vicdanında Sünni ve Alevi kavramları birbiriyle çatışan değerler değildir. Gerçek bir mümin, bu kavramların bir diğeri ile çatışan değerler biçiminde yorumlanmasına tahammül edemez. Kara ve kızıl emperyalizmin bu konudaki oyunlarını bozar. Gerçek Sünniler gerçek Alevilerdir, yahut gerçek Aleviler gerçek Sünnilerdir.’’
*******************************************************
Arvasi Hoca’nın Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde sürekli olarak etnik ve kültürel farklılıkların kışkırtılması karşısında ortaya koyduğu tespitle günümüze ışık tutmaktadır. Bu konuda Arvasi Hoca’nın görüşleri ise özetle şu şekildedir.
‘’Doğu Anadolu’da yaşayan kardeşlerimiz hem Müslüman hem de öz be öz Oğuz çocukları oldukları halde emperyalizmin tahribatı ile –buna karşı ilmi ve milli tedbirler alınamadığı için- zorla yabancılaştırılmışlardır, yahut öyle gösterilmişlerdir. Doğu Anadolu insanının yaşayışı, zevkleri, töreleri, yemekleri, destan ve hikayeleri hep Türk’tür. Dili Farsça’nın tesiri ile bozulmasına rağmen bir Orta Asya Türk’ü gibi geline ‘’büke’’, çadıra ‘’kon’’ der. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’muzun dağlık ve çok defa kapalı havzalarında konuşulan ve Kürtçe adı yakıştırılan ‘’ağız’’ öyle bir karışık haldedir ki bunun yapısına, gramerine, sentaksı ve kelimelerine bakarak onu belli bir dil grubuna sokamazsınız.’’
‘’Siyasi kürtçülük yapanlar, daha dün vatanımızı işgal eden Moskof sürüleri ile işbirliği yaparak Doğu’da akıl almaz katliamlara girişen, hiç ayrım yapmaksızın bütün doğu’yu kana ve göz yaşına boğan zalim Ermenileri ‘’kardeş’’ ilan edinmiş, onlarla ortak örgütler kurmuş, yurt içinde ve yurt dışında olmadık ihanetlere başvurmuş, kandırılmış veya satın alınmış hainlerdir!’’
******************************************************
Son olarak Arvasi Hoca’nın Türk Medeniyeti’nin insanlığa sunduğu mesaj konusundaki görüşlerini aktarmak istiyorum. Hoca diyor ki;
‘’Türk Milleti’nin tarih boyunca beşeriyete sunduğu mesajlar, başlı başına bir inceleme konusudur. İslam’dan önce Türk Milleti’nde bir ‘’Cihan hakimiyeti mefkuresi’ vardı. Tarihi vesikaların incelenmesinden öğrenileceği üzere, o zaman Türkler kendilerinin ‘’dünyayı adaletle idare etmek için Tanrı tarafından görevlendirildiklerine’’ inanıyorlardı. Dünyaya adalet ve nizam ancak Türk ile gelebilirdi.
İslamiyet ile şereflendikten sonra Türk Milleti aynı mefkureyi yepyeni bir hüviyetle ortaya koyup dünyaya meydan okumaya başladı. Bu ‘’İ’la-yı kelimetullah’’ ve’’Nizam-ı Alem’’ davası tarzında formüle edilmişti.
Yani Türk demek istiyordu ki, ‘’Allah’tan başka ilah yoktur. Binaenaleyh bütün sahte tanrılar yıkılmalıdır.’’ Ve Allah’ın nizamından gayrısı batıldır. Nitekim Türk, İslamiyet’i kabul ettikten sonra asırlarca sahte tanrıları yıkmak ve bütün bozuk düzenleri yok etmek için savaş verdi. Bu şuur içinde ‘’Sultan-ül Müslimin’’ ve ‘’Halife-i Ruy-i Zemin’’ olarak cihana hükmetti.’’
***********************************************************
Ömrünü Türk-İslam davasına adamış Seyyid Ahmet Arvasi, ardında engin bir fikir denizi bırakarak 31 Aralık 1988 günü ahiret yurduna göç etti.
Merhum hocanın ilmi derinliği ve bizleri aydınlattığı konuların çokluğu karşısında bu yazımız şüphesiz ki yetersiz kalacaktır.
O’nu, eserlerini okuyarak, okutarak nesillere tanıtmalıyız. Çünkü Türk-İslam davası iman, aşk, aksiyon ve karakter adamları sayesinde yaşar, yaşatılır…
Terk-i dünya edişinin 24. yıldönümünde Seyyid Ahmet Arvasi’yi rahmet ve şükranla anıyor, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
SELAM DOĞRU YOLDA GİDENLEREDİR.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.